Sakarya'nın Kurtuluşu2
BAŞKOMUTAN MUHAREBESİ’NİN NETİCELERİ

31 Ağustos sabahı muharebe meydanı düşmanın bıraktığı toplar, ağır silahlar, motorlu araçlar ve malzeme ile dolu idi. Düşmanın 2.000’den fazla ölü bıraktığı anlaşılıyordu. O kadar da esir alınmıştı. Yaralılar, ağır yaralı olupta yolda ölenler hesaba katıldığında, düşman zaiyatı 8.000’e yaklaşıyordu.

Mustafa Kemal Paşa gördüğü manzarayı şöyle anlatır:

“Muharebe meydanını dolaşırken ordumuzun kazandığı zaferin büyüklüğü ve buna karşılık düşman ordusunun duçar edildiği felaketin dehşeti beni çok duygulandırdı. Karşıki sırtların gerilerindeki bütün vadiler, bütün dereler, bırakılmış toplarla, otomobillerde, sayısız donatım ve gereçlerle bu kalıntıların arasında yığılar teşkil eden ölülerle, toplanıp karargahımıza sevk edilen sürü sürü esir kafîleleriyle hakikaten bir kıyamet gününü hatırlatıyordu. Bu kadar şiddetli ateş ve saldırı çemberinden bugün için kurtulabilenler birkaç bin kişilik kılıç artığından ibaretti. Fakat onlar da daha büyük Türk çemberinin içinden çıkmaya muaffak olamıyarak başlarında Başkomutanları olduğu halde beyaz bayrak çekmeye mecbur olacaklardı.”106

Evet bu muharebe alanı sadece hezimete uğramış, mahvolmuş bir ordunun mezarı olmayıp aynı zamanda beş yüz yıl önce ebediyyen tarihe gömülmüş bir imparatorluğu hortlatmak ameliyle isterik bir Bizans ve Elenizm rüyası görenlerin (Megali İdea) de mezarı olmuştu.

Yunan Ordusunun Durumu:

5 nci Yunan Tümenini, bir kısmı, tümen komutanının emrinde Kızıltaş Deresi’nden Gediz istikametinde çekilmekte idi. 9 ncu Tümen komutanı Gordlikos komutasındaki bir kısım kuvvetler de 5 nci Tümene katılmak üzereydi.

Trikopis 8.000’e yakın bir kuvvetle, Frangos Grubu ile birleşmek üzere Keçiler-Yüyülük istikametinde yürümekte idi. 4 ve 12 nci Tümen komutanlarının bulunduğu 2.000 kişilik bir kol, Sarp dağlardan kuzeye ve Kızıktaş Vadisi’ne dönmüştü ki, bu kolun önemli bir kısmı 1 Eylül’de esir edilmiştir. Küçük Asya Mağlubiyeti isimli kitab, bu çekilmeleri şöyle ifade etmektedir. “Birlikler Murat Dağı’nın korkunç tepeleri üzerinden alın yazısı ölüme iniyorlardı”107.

General Frangos Grubu 31 Ağustos sabahından itibaren 1 nci Kolordu karşısında Uşak istikametinde çekilmeye başlamıştı.

Trikopis’in emrine girmek üzere Dumlupınar istikametinde yürüyüşe geçen 15 nci Yunan tümeni, Dumlupınar yolu kesildikten sonra, Uşak’a yürümek emrini almış ve bu amaçla, Alayont’a gelmişti.

Eskişehir batısındaki 3 ncü Yunan kolordusu henüz mevziîde bulunuyordu. Bu kolorduya da Eskişehir üzerinden Bursa istikametinde çekilme emri verilmişti. Sonuç olarak, Başkomutan meydan muharebesinde beş tümene yakın bir kuvvetin büyük bir kısmı imha ve esir edilmiş, diğer kısmıda dağlara atılmıştı. 15,5 ve 9 ncu tümenlerin birer kısmı Gediz istikametinde, General Frangos emrindeki güney Grubu da (Üç piyade, bir süvari tümeni + yedi tabur) Uşak istikametinde çekiliyordu. Bu kuvvetlerin birleşmesi, yeni bir mukavemet hattı yaratabilirdi.

Türk Ordusunun Durumu:

Kocaeli Grubu (Bir tümen ve üç müfreze) Bilecik genel istikametinde, 11 nci Yunan Tümenine Taarruza devam ediyordu. Gruba toplıyabileceği kuvvetlerle İzmit Gölü-Gemlik Körfezi arasından Bursa istikametinde düşman gerilerine taarruz etmek vazifesi verildi. Burada kazanılacak başarı, üç Yunan kolordusunu güç durumda bırakabilirdi. Ancak, Grubun bu maksatla toplayabileceği kuvvet, altı piyade taburu, bir miktar topçu ve süvariden ibaretti.

Güneyden aynı maksatla Kütahya-İnönü istikametinde sevk edilen mürettep süvari tümeni 30 Ağustos’ta Kütahya’yı ele geçirmişti. 31 Ağustos günü bir piyade tümenide Altıntaş kuzeyinden Kütahya istikametinde yürütülmüş ve bu iki tümen 3 ncü kolordu komutanı, Albay Şükrü Naili Bey’in emir ve komutasına verilmişti.

2 nci Ordu (16, 17 ve 61 nci tümenler) kuzeyden Gediz’e doğru hareket emrini aldı. Bu Ordu duruma göre Gediz üzerinden Uşak’a, düşman Uşak’ta mukavemet etmediği takdirde Kula istikametinde ilerliyecekti108.

1 nci kolordu, bütün gücüyle General Frangos (Franko) Grubunu Uşak istika metinde kovalamakta idi. 31 Ağustos öğleye kadar Çal-Aslıhanlar-Dumlupmar bölgesinde üç kolordu toplu bir halde idiler.

Önemli Bir Karar Safhası:

Başkomutan Bursa istikametinde çekilen kuvvetleri imha etmekle beraber, bütün orduyu İzmir istikametinde yürütmek kararını vermişti. Düşmanın beş piyade ve bir süvari tümenine yakın bir kuvveti İzmir genel istikametinde çekiliyor, dört tümende Eskişehir-Bursa bölgesinde bulunuyordu, İzmir istikametinde çekilen kuvvetlerin, çekilmelerine ve toplanmalarına meydan vermemek bakımından asıl kuvvetin İzmir istikametinde yürütülmesi çok yerinde bir karardı. İzmir siyasi bir hedef olmakla beraber, Yunan kuvvetlerinin İzmir’in batısında toplanabilmesi bakımından da askeri bir hedef olmuştu. Başkomutan’ın Ordularına Akdeniz’i hedef vermekle beraber kuzeyde hedefin elde edilemediğini görüyoruz109.

Bursa-Eskişehir bölgesinde dört tümenden fazla ve muharebede sarsılmamış 50000 kişilik bir Yunan kuvveti vardı. Bunun karşısındaki Türk kuvvetleri ise, iki piyade tümeni ile üç müstakil Alay’dan, 20000 kişiden ibaretti. Bunlara zayıf bir süvari tümeni ile 7.000 mevcutlu bir piyade tümeni ilave edilerek istenilen imha maksadına varılamazdı.

26 Ağustos’ta Eskişehir Grubu’nu pek az bir kuvvetle oyalıyarak Afyon’da üstün kuvvet toplamak suretiyle parlak bir başarı elde edilmişti. İzmir istikametinde ilerlerkende asıl ordunun kuvvetli olması yerinde bir tedbir idi. Ancak, güneyde Yunan ordusu mevcudunun yarıdan fazlasını kaybetmiş olduğundan, durum Kütahya-İnönü istikametinde üç tümenli bir kolordu kullanmaya müsaitti. 3 ncü kolordunun 61 nci tümeni güneyde bırakılmıyarak, kendi kolordusu ile kuzeye yürüyebilirdi. 3 ncü kolordu ile Kocaeli Grubu’nun bir elden idaresi için 2 nci Ordu Komutan’ı kuzeyde yapılacak harekâtın başında bulunabilirdi110.

Hakikatte yapılan hareketle, General Fahri Belen’in fikri arasındaki fark bir ordu karargahı ile bir tümen ilavesinden ibaret imiş gibi görünürse de General Fahri Belen bu tümenin çok büyük yararlar sağlıyacağı kanısındadır.
Kuzeyde muharebelerin kızıştığı sırada, oradan 41 nci tümenin de alınarak Kütahya üzerinden İzmir istikametinde yürütülmesi üzerine, kuzeydeki Yunan kuvvetlerini imha için bir piyade ve bir süvari tümeni kalıyordu. Kuzeye yeterli kuvvet tahsis etmemenin ilk olumsuz neticesi bugün görüldü. 15 nci Yunan tümeni kendisine batıya doğru yol açmak için, 31 Ağustos sabahından itibaren Kütahya’daki süvari tümenine taarruza başladı. 1 nci tümen de bölgeye ancak gece yetişebildiğinden, Yunan tümeni kendisine batıya doğru yol açmak için, 31 Ağustos sabahından itibaren Kütahya’daki süvari tümenine taarruza başladı. 1 nci tümen de bölgeye ancak gece yetişebildiğinden, Yunan tümeni geceden yararlanarak batıya doğru çekilmeyi başardı.

Bugünün önemli bir sorunuda ihtiyattaki 2 nci kolordunun vaktinde kullanılmamasıdır. Dumlupınar güneyinde Oturak-Paşacık-Çiftlik bölgesinde bulunan bu kolordunun sadece 4 ncü tümeni 1 nci ordunun emrine verilmişti. Muharebenin neticesi belli olduktan sonra bütün kolordunun 1 nci kolordunun güney kanadından General Frangos Grubunu kuşatacak şekilde kullanılması ile bu Grubun tamamen imhası sağlanabilirdi.

KAPLANGI MUHAREBESİ (31 Ağustos 1922) “110a

Dumlupınar’dan çekilen Feneral Frangos Grubu, Murat Dağı üzerindeki Hasan Dede Tepesi ile Kaplangı dağı arasında bir mevziîyi tutmuştu. 7 nci tümen Hacılar Tepesi, Plastiras Grubu Hasan Dede Tepesi, 1 nci tümen Kaplangı’da mevzilenmişti. Güneyde 2 nci tümen vardı.

1 nci kolordunun 57 nci tümeni, 30 Ağustos akşamı bu mevziîlerin önüne gelerek muharebeye başlamış ve Yunan 38 ve 44 ncü alayları Kaplangı dağından atılmışlardı.

Trikopis Grubu’nun kendisi ile birleşebilmesi için, General Frangos’un Kaplangı Mevziîni tutması gerekiyordu. Bunu takdir eden General Frangos, ihtiyattaki 5 nci Alay ve 4 ncü Tümenin kendisine katılmış olan taburları ile gece taarruzu yaparak saat 22.30’da Kaplangı Dağı’nı aldı. 31 Ağustos sabahı 1 nci Kolordu taarruzlarına devam etti. Demir yolunun kuzeyinden 5 nci, güneyinden, 14 ncü tümen taarruz ediyor, 57 nci tümende Kaplangı’dan geriye atılmış bulunuyordu. Kaplangı güneyinden ilerliyen 6 nci tümende kuvvetli bir direniş ile karşılaşmıştı. Kaplangı’da dört alaya yakın yunan kuvveti toplandığı için durum kritikti.

Bu durumda şahsi tesirini göstermek için 1 nci kolordu komutanı İzzettin Paşa 57 nci tümenin yanına gitmişti. 1 nci Ordu ihtiyatı, 4 ncü tümeni 1 nci kolordu emrine vermiş, bu tümen, 57 nci tümenin gerisine getirilmişti. 14 ncü tümende kendi sol kanadında siklet merkezi yaparak 57 nci tümene yardım edecek tarzda tertiplenmişti.

Gün doğarken Kaplangı Dağı’na taarruz başladı. Şiddetli bir muharebeden sonra saat 08.30’da düşman perişan bir şekilde Uşak istikametinde çekildi. 57’nci tümen Kaplangı dağındaki kahramanlığı ile, Çiğil Tepe’de intihar eden komutanının ruhunu şadetti111.

Gece ve gündüz devam eden muharebelerden sonra, düşmanı şiddetle takip eden 1nci kolordu, 25 Km. yürüyüş yaparak Uşak doğusuna varmıştır ki, 1 nci kolordunun bugünkü harekâtı takdire layıktır.

31 Ağustos günü 1 nci kolordu bir zafer kazanmış, fakat büyük bir fırsat kaçırılmıştır. İhtiyattaki 2 nci kolordu güneyden paralel takibe geçirilseydi, Frango Grubu çok tehlikeli bir duruma sokulabilirdi. 1 nci kolordu komutanı İzzettin Paşa’da bunu orduya teklif etmişti. Ancak bu teklif kabul edilmemiştir. Batı Cephesi en geç 31 Ağustos sabahı 2 nci kolordunun kullanılmasına karar vermeliydi. Ancak bu esnada İsmet Paşa Afyon’dan otomobil ile Dumlupınar’a gelmekte idi. Başkomutan, Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı’nın, öğle vakti Çal köyünde toplanarak kararlar aldıkları zaman 5-6 saat geçmişti.

Yunan Ordusunun Durumu:

General Frangos Dumlupınar mevziîne Çekildiği zaman kuvveti, 30000 piyade 2000 süvari ve 68 top idi. Bundan 5000 kişilik muharebe zayiatını düşersek, Trikopis ve 5 nci tümenden iltihak edenlerle Yunan güney Grubu 35-40 bin kişiydi. 7500 mevcutlu 15 nci tümen Gediz’e doğru çekiliyordu. Eskişehir-Bursa bölgesindeki kuzey grubunun kuvveti ise 50000’e yakındı.

Yunan Başkomutanı, bu kuvvetleri süratle İzmir batısında toplamaya ve memleket içinden de bir kaç tümen getirmeyi başarsaydı, İzmir doğusunda bir meydan muharebesi verebilirdi. Ancak kuzey (Eskişehir) Grubuna bu akşamdan itibaren Eskişehir-Bursa istikametinde çekilme emri verilmiş ise de bunun vaktinde İzmir bölgesine getirilmesi olanaksızdı. Eğer bu grubun büyük kısmı 29 Ağustos günü Kütahya da toplanmış olsaydı, Trikopis’in kurtulmasına yardım eder, bundan sonra da Gediz istikametinde çekilebilirdi112.

UŞAK MUHAREBESİ (1 Eylül 1922) “113

I Eylül günü genel durum şöyleydi:

3 ncü kolordu, Mürettep süvari tümeni ve I nci tümenle İnönü’nde, 41 nci tümen Sabuncular’da idi. Eskişehir’deki 3 ncü Yunan kolordusu çekilmede geciktiği ve birliklerimiz seri hareket ettikleri takdirde, İnönü’de düşmanın geri çekilme hattı kesilecekti. Kütahya’da çemberden kurtulan 15 nci Yunan tümeni, Gediz istikametinde çekilmekte ise de 2 nci ordu birlikleri tarafından önlenmesi mümkün idi. Süvari kolordusu 2 Eylül’de Gediz’e varacaktı. Bu durumda kuzeydeki durum basanlar vadetmekte idi.

Güneyde, 1 nci ordu cephesinde, 2 nci kolordunun vaktinde kullanılmaması nedeniyle bir fırsat kaçırılmıştı. Bu yüzden, kolordular birbirlerini takip etmekte idiler. Uzun yürüyüş hedefi verilmesine rağmen, 2 nci kolordunun Uşak’ta verilecek muharebeye yetiştirilmesi olanaksızdı. 31 Ağustos günü Aslıhanlar bölgesinde istirahat eden 4 ncü kolordu ise ancak bugün Dumlupınar’dan Banaz istikametinde yürüyüşe geçirilmişti. Bu nedenle Uşak’ta Yunan güney grubuna taarruz etmek vazifesi yine 1 nci kolorduya düşüyordu.

General Frangos, Uşak’ın 15 Km. doğusunda Kabaklar-Elma Dağı hattını tuttu. 1 Eylül saat 12.00’den itibaren 1 nci kolordu taarruza başladı. Akşama kadar devam eden muharebelerden sonra düşman Uşak batısına atıldı.

General Frangos’un Uşak doğusunda bir günlük direnişi, Gediz yolu ile Uşak’a çekilmekte olan Yunan kolunun (5 nci tümenin iki alayı ve 9 ncu tümen komutanı Gordikos müfrezesi) kurtulmasını sağlamıştır. Bu kol, 1 Eylül akşamı Uşak kuzey batısına ulaştığı zaman, Frangos Grubunun Uşak’tan çekilmeye başladığını öğrenerek, Güre üzerisinden Alaşehir’e yürüyüşe devam etmiştir. Eğer Frangos Grubu Uşak’ta bir gün daha direnebilseydi, Murat Dağı’ndan Uşak’a doğru yürüyen Trikopis kolu da kurtulacaktı. Bu nedenle 1 nci kolordunun Uşak’ı kısa zamanda ele geçirmesinin önemi büyüktür114.

1 Eylül akşamı Ordu Komutanı Nurettin Paşa Uşak’a gelerek, 2 nci kolorduya da 1 nci kolordunun güneyinden düşmanı takip etmek vazifesini verdi. 1 nci kolordu, Kışla Dağı-Takmak hattı kuzeyinden, Kula; 2 nci kolordu da bu hattın güneyinden Alaşehir istikametinde ilerleyecekti. 1 nci kolordu ile birlikte hareket edebilmek için bütün gün yürümüş olan 2 nci kolorduya uzun bir gece yürüyüş yaptırılmıştır ki, buna da gerek vardı. Bu düzen alındıktan sonra Yunan kuvvetlerinin tutunması olanaksızdı. Durumu takdir eden General Frangos düzensiz şekilde firar eden ve subaylara itaat etmeyen insan sürüsü ile düşmanla temastan kaçınılmasını gereğini Başkomutanlığa bildirmiş, Başkomutanlık da Buldan-Alaşehir hattı doğusuna çekilmeyi onaylamıştı.

GENERAL TRIKOPIS’IN ESİR ALINIŞI (2 Eylül 1922)

Başkomutan Muharebesi’nden sonra, bir gün istirahat eden 4 ncü kolordu, 1 Eylül’de Dumlupınar’dan hareket etti. 2 Eylül’de Uşak’a varan kolordu, Başkomutan Meydan Muharebesi’nde elinden kaçırdığı yorgun ve yaralı avını burada yakalayacaktı. Kolordu, iki kol halinde yürüyordu. 23 ncü tümen saat 15.30’da kol başı ile Uşak’a birkaç Km. yaklaştığı zaman, şehirden muntazam geçmek için büyük mola verilmişti. Bir gün önce kurtarılan Uşak’ta askeri idare kurulmuş, yangınlar söndürülmüş, dükkanların bir kısmı açılarak normal hayat başlamıştı. 2 Eylül öğleden sonra Başkomutan ve Batı Cephesi Komutanı’da Uşak’a gelmişlerdir.

23 ncü tümen, Uşak doğusunda molada iken köylüler, düşmanın Cumburt’tan Uşak’a doğru ilerlediğini ve köyleri yaktığını haber verdiler. Dürbünle yapılan gözetlemelerde yangınlar ve dağdan ovaya kaçan köylüler görüldü. Bunun üzerine, Uşak’ta yapılan muharebede dağlarda kalan düşman artıkları olan bu kuvvetlerin üzerine bir müfreze gönderildi115.

Daha sonra tamamlayıcı bilgiler ve Batı Cephesi Komutanı’ndan emir alan 4 ncü kolordu komutanı, bütün kolordusunu düşman istikametinde yöneltti. Bu tertipler alınırken daha önce gönderilmiş olan müfreze, düşmanla temas etti. Trikopis başlangıçta savunma için emirler vermişse de birlikler bu emirlere uymamışlardır. Trikopis hatıralarında olayı şöyle anlatır: “Kol ertesi gün (2 Eylül) Karahisar güneyinde 1155 rakımlı tepeye vardığı zaman saat 16.00’da düşman süvarisinin ve gerisinden piyadenin ilerlediği (69 ncu alay müfrezesi) haber verildi” bu haberi alan Trikopis savunma için verdiği emirleri, aldığı tedbirleri anlattıktan sonra şöyle devam ediyor: “Savunma ile görevlendirilen Albay Kaybali yanına gelerek, yeterli cephane olmadığını, askerlerin boş yere feda edildiklerini söyleyerek mevziî işgal etmediklerini bildiriyor. Bir borazan ile ateş kes işareti verdiği gibi, erler de mevziîlerini terk ediyorlar. Trikopis erlerin isyan ederek, kalan mermilerini subaylara karşı kullanmak ihtarı karşısında “böyle acıklı bir vaziyette yaralı bir kalple” topların ve makinalı tüfeklerin tahribini emrettikten sonra, subaylardan erlerin isyanını ait yazılı bildiri alarak teslim bayrağını çektiriyor116”.

69 ncu alayın raporuna ve alayın öncü tabur komutanı yüzbaşı Nihat Bey’in, Fahri Belen’e anlattıklarına göre, olay şöyle olmuştur:

Öncü düşmana yaklaştığı zaman, düşman teslim olmak için yüksek rütbeli bir subay istemiştir. Yüzbaşı Nihay Bey kendisini tümen komutanı olarak göstererek görüşmelere başlamış ve teslim işlemlerini tamamlamıştır. Nihat Bey’in ilk aldığı esirleri, 25 üst subay, bir çok subay ve 1000 eri 23 ncü Tümen karargahına gönderdi. Hava soğuktu. İçlerinde kolordu, tümen, kurmay başkanları ve topçu komutanları bulunan yüksek rütbeli Yunan subayları, yanlarına gelen yüzbaşı, Nihat Bey’i görünce, “tümen komutanı geliyor.” diye ayağa kalktılar. Bu da Nihat Bey’in tümen komutanı rolünü yaptığını gösteriyordu.

Esir generaller, 5 nci tümen tarafından 4 ncü kolordu karargahına ve sonra da Batı Cephesi komutanlığına gönderilmişlerdir. Batı Cephesi komutanı da bizzat Başkomutan’a takdim etmiştir.

Uşak’ta esir edilenler, Batı Cephesi’nin muharebe raporuna göre, General Trikopis, 2 nci Kolordu komutanı General Diyenis, Kurmay Başkanı Albay Yuvanis, 13 ncü Tümen Komutanı Albay Vandelis ile 120 subay ve 3000 erdir117.

İZMİR YOLLARINDA TAKİP HAREKETLERİ

Eylül’ün 4 ncü gününe kadar:

3 ncü kolordu, 3 Eylül sabahından itibaren, İnönü’deki 3 ncü Yunan kolordusuna taarruz etti. Oyalama muharebesi yapan Yunanlılar, akşam Bozüyük sırtlarına çekildi. 4 Eylül’de artçıları ile Bozüyük’te Türk kolordusunu oyalıyarak, Karaköy üzerinden ve Mezit Vadisi’nden kuvvetlerini çekti.

Kütahya’dan Gediz istikametinde çekilen 15 nci Yunan tümeni, 61 nci tümen tarafından Gediz kuzeyinde önlenmiş ise de Yunan tümeni, Simav’a doğru yürümüş ve 61 nci tümen de onu bir müfreze ile takip etmiştir.

4 Eylül akşamına kadar, i nci kolordu Kula’ya, 2 nci kolordu da Alaşehir’e, vardılar. 2 nci süvari tümeni Kula’ya, 3 ncü süvari tümeni Cevizli’ye ve Menderes müfrezesi de Nazilli’ye ulaşmıştı.

1 nci ordu birlikleri üç günden beri 30-45 Km.lik yürüyüş yapmışlardı. Arazi dağlık, yollar bozuk olduğuna, düşman artçıları ile de muharebeler yapıldığına göre bu yürüyüşler normalin çok üstünde idi.

Kuzeyden Kula istikametinde ilerleyen süvari kolordusu ile, güneyden Cevizli üzerinden Alaşehir’e doğru yürüyen süvari tümeninin kuşatıcı durumları, büyük basanlar vadediyordu. Bu tehlikeli durumu değerlendiren General Frangos, Yunan Ordu Komutanı’nın savunmayı emrettiği yerlerde artçı muharebeleri yaparak, çemberden kurtulmak için süratle çekilmekte idi. Kısa bir duraklama bile onu felakete sürükleyebilirdi. Yunanlılar Türk birliklerinin hareketini geciktirmek için, büyük ölçüde tahribat yapmakta idiler. Yanlız yolları, iaşe maddelerini değil, köyleri,şehirleri yakıyorlardı. Yolda halktan öldürülenler, binalara doldurulup topluca yakılanlar, kuyulara doldurulan cesetler görülüyordu. Yunanlıların taktiği “Taş üzerinde taş, omuz üzerinde baş bırakmamak” idi.

İnönü’de 3 ncü Yunan kolordusunun geri çekilme yolları kesilmemiş, 15 nci Yunan tümeni de Gediz’de kurtulmuştu. Yunan güney muharebe grubu da muharebeyi kabul etmiyordu. Bu durumu dikkate alan Batı Cephesi Komutanlığı Bursa-Simav-Alaşehir istikametlerinde çekilen yedi Yunan tümeninin İzmir doğusunda toplanabileceğini, üç tümenin de Yunanistan’dan getirileceğini tahmin ederek, Milne hattında veya İzmir doğusunda muharebe verileceğini dikkate almaktaydı. Ancak, Yunan güney (Frangos) ve kuzey (3 ncü kolordu) Gruplarını aralarındaki çok uzak mesafe nedeniyle İzmir önünde buluşmaları uzak bir varsayımdı.

Yunanlılar vaktinde hazırlık yapmak şartı ile ülkelerinde İzmir’e iki tümen getirmeleri, ancak İzmir’in doğusundaki geçitleri tutabilmeleri ile mümkündü. Düşünülen ve tahmin edilen meydan muharebelerinden önce, çok sarsılmış olan Frangos Grubu’nu bir an evvel yakalayıp imha etmek, takibin şiddetini kısmamak gerekirdi. 4 Eylül’de Frangos Grubu’nu yakalamak için bir fırsat çıktı. Ancak bu fırsattan büyük ölçüde yararlanılmadı118.

Kaçırılan Son Fırsat:

Yunan güney grubu, 4 Eylül akşamı büyük kısmı ile, Alaşehir doğusunda bulunmakta, yancıları ile de kuzeyde Kula, güneyde Buldan istikametlerini korumakta idi. Süvari kolordusu, 4 Eylül sabahı Kula’y1 alarak, düşmanı kuzeyden, 3 ncü süvari tümeni de Alaşehir’i güneyden kuşatacak bir durumda bulunuyordu. 1 nci kolordu akşama kadar Kula batısına, 2 nci kolordu da Alaşehir doğusuna varmıştı. Bu durumda, Yunan kuvvetleri Alaşehir’i savundukları takdirde her taraftan kuşatılacaklardı. Ancak geceden yararlanarak Yunan güney grubu alaşehir batısına çekildi.

Durum yine Yunan Grubu’nu kuşatmaya müsaitti. 5 Eylül günü 2 nci süvari Alaşehir batısına diğer süvari tümenleri de Salihli’ye doğru ilerledi. Yunan güney grubu, Salihli’ye doğru çekilirken Lüfas müfrezesi yürüyüş kolunun yanını korumaktaydı. Bu kuvvetli yancı, 2 nci süvari tümenini durdurmaya muaffak oldu.

1 nci süvari tümeninin öncü alayı bugün öğleden sonra Salihli’ye girerek düşmanın geri çekilme yollarını kesmişti. Bu alayın düşmanın büyük kısmının Salihli’ye doğru çekilmekte olduğundan haberi yoktu. Ağaçlar arasında zafer neşesi içinde istirahat ederken, düşman taarruzuna uğradı. Plastiras, kendi büyük kısmını, Salihli’den Ahmetli’ye yürütmeyi başardı.

Bu başarısızlıkta, süvari alayının, emniyet tetibi almaması kadar, 1 nci tümen büyük kısmının vaktinde yetişememesi ve 14 ncü tümeninde geç kalmasının tesiri büyüktür. Zayıf bir süvari alayı düşman öncüsünü durdurmayı başarırsa bile, geriden gelen büyük kısmı tutamazdı. İki süvari tümeninin geç kalması büyük bir fırsatın kaçmasına neden olmuştur119.

Muharebe başladığında süvari tümenlerinde, 3000 atlı vardı. Bu miktarın muharebelerde daha azaldığı dikkate alınırsa, 20-25 bin mevcudu olan Yunan güney grubunun süvariler tarafından mağlup edilmesi beklenemezdi. Ancak, düşmanın bugün akşama kadar oyalanması, 1 ve 2 nci kolorduların yetişmelerini sağlayabilirdi.

6 Eylül’de süvari kolordusu, Salihli batısında, Yunanlıların vaktiyle tahkim ettikleri Milne hattına taarruz etti. Yapılan taarruz sonucunda Milne hattının yanlız artçı kuvvetler tarafından tutulduğu anlaşıldı. Kısa bir direnişten sonra, bu artçılar, batıya doğru çekildi.

Bundan sonra süvari kolordusu, zayıf düşman mukavemetlerini kırarak, 8 Eylül’de Manisa’ya vardı. Artık düşmanın İzmir’i savunmasına olanak kalmamıştı. Menderes bölgesinden İzmir’e doğru çekilen kuvvetleri kurtarmak için savunmaya elverişli olan Menemen-Sabuncupınar-Nif(Kemal Paşa) geçitlerinde en az bir gün savunmada kalmak gerekirdi. Bunu yapmaya gücü yetmeyen Yunan güney grubu, 8-9 Ağustos gecesi İzmir güneyinden Urla yarım adasına çekildi.

Dumlupınar’dan sonra yapılan takip hareketleri, harp tarihinin en parlak hareketleri arasında yer alacaktır. Eğer takip, büyük bir sürat ve şedditle yapılmasaydı, Yunanlılar daha büyük ölçüde tahribat yaparak, Türk birliklerinin hareketini güçleştirerek, kuvvetlerini İzmir doğusunda toplamayı başarırdı.

Başkomutan Orduyu Ödüllendiriyor.

Başkomutan Muharebesi’nden sonra, komutanların ve subayların ödüllendirilmeleri ve terfi ettirilmeleri yerinde bir hareketti. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Mareşalliğe, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa Korgeneralliğe, yükseltilmişti 12°.

İZMİR’İN KURTULUŞU (9 Eylül 1922)
 

Başkomutan muharebesi büyük bir zaferle neticelenerek, Türk Ordusu İzmir istikametinde düşmanı takip ederken, 4 Eylül’de Milli Hükümet’e İstanbul’daki itilaf temsilcilerinden mütareke teklifi yapılmıştı. Başkomutan, bu teklifin Yunan ordusunu kurtarmak amacını güttüğünü değerlendiriyor, ve 10 Eylül’de İzmir’in alınacağını ümit ediyordu. Bu nedenle 10 Eylül’e kadar mütareke teklifi olursa şartların neler olacağını 5 Eylül’de telgrafla, Vekiller Heyeti’ne bildiriyordu. Bu şartların esasları; on beş gün içinde Trakya’nın tahliyesi, esirlerin iadesi ve Yunanlıların tahribatı tamir etmelerinden ibarettim.

Fransız kruvazörü Edgar Gine’den bizzat Başkomutan’a gönderilen telgrafta da İzmir’deki İtilaf devletleri konsoloslarına kendileri ile müzakerelerde bulunmak üzere yetki verildiği, görüşme yerinin ve gününün bildirilmesi istenmekteydi. Buna karşılık, görüşme yerinin 9 Eylül’de Nif(Kemal Paşa) olduğu bildirildi. Mustafa Kemal Paşa Nife geldiği zaman 9 Eylül’de Türk süvarileri İzmir’e girmiş ve böylece, Türk ordusu Başkomutanın vermiş olduğu Akdeniz Hedefine ulaşmış bulunuyordu.

İzmir’in işgalinde alınacak tedbirler 8 Eylül’de Nif te kararlaştırılmıştı. Şehrin işgaline 8 nci piyade tümeni tahsis edilmiş, Askeri valiliğe de 1 nci Kolordu Komutanı tayin olunmuştur.

9 Eylül sabahı, Sabuncu bel’den geçen 2 nci süvari tümeni Mersinli yolu ile İzmir’e yaklaşırken, 1 nci tümen de Kadifekale’ye doğru ilerliyordu. Ufak direnişler arasında İzmir’e giren Türk süvarileri Hükümet Konağı’na ve Kadife kaleye Türk bayrağını çektiler122.

2 nci Süvari Tümen Karargahı, Vilayet Konağı’na yerleşti. Bu sırada, Fransız savaş gemisinden gelen bir deniz subayı General Mürsel’i (1 nci Süvari Tümen Komutanı) ziyaret ederek bir emri olup olmadığını sordu. Komutan, “İzmir’e girildiğinin Ankara’ya bildirilmesini diledi ve teşekkür etti” Fransızların gönderdiği bu mesaj, Ankara, İstanbul ve Doğu Cephesi Komutanları tarafından alınmıştı123.

Anadolu Rumları İzmir’e kaçtıkları için şehrin nüfusu birkaç misli artmıştı. Binlerce perişan, yalınayak başı kabak, sivil Rum, kucaklarında eşyaları ve çocuklarıyla şehirde öyle dolaşıyordu. Bir zamanlar Rum toplumunun refah içinde Türklerle birlikte yaşadığı, ama şimdi Yunan ordusunca yıkılan ve tümüyle yakılan köylerin duman kokulu yıkıntıları arasında, geride bırakmış yaşlı Rum kadınları, ellerini göğe kaldırarak, İngiliz Başbakanı Lloyd George’u “Kako hrono nahis Corci” (Sana lanet olsun Corci) çığlıklarıyla lanetliyorlardı. Limandaki savaş gemilerinin hepsi mülteciler ile doluydu. Bundan sonraki birkaç gün içinde yabancı savaş gemileri ve şilepler İzmir’den 213480 erkek, kadın ve çocuğu alarak Yunanistan’a ve Ege adalarına taşıdılar. İzmir’in dörtte üçü tüten bir harabe haline gelmişti. Fırsatçıların yağmalarına karşı şiddetli tedbirler alındı124.

8 nci tümen şehrin düzenini sağladıktan sonra, süvari kolordusuna Seydiköy bölgesindeki düşmanı yakalamak görevi verildi. Menderes’ten çekilen ve 3 ncü süvari tümeni tarafından takip edilen bu düşman karşılanarak, 50 subay, 3000 er ve 4 top esir alındı.

Yunan birlikleri üç yerde çemberden kurtulmuştu. İzmir’den sonra da Urla yarımadasının coğrafi durumu onun çekilmesine yardım etti. Gayet dağlık ve sarp olan bu yarımadanın Urla kasabası civarındaki boğaz 10 Km. genişlikteydi ve iki taraftan donanma ateşi altındaydı.

11 Eylül’de düşman Urla batısındaki Yağcı Dağı’ndan sonra da Ala-çatı sırtlarından atılarak 16 Eylül’de Çeşme kurtarıldı.

Yunan Ordusunun Anadolu’dan Çekilmesi:

13 Eylül’de Dikili’ye gelerek donanma himayesinde kuvvetli bir köprübaşı mevziî tutan 15 nci Yunan tümeni burada kendisini takip eden kuvveti durdurmuş, 2 nci süvari tümeni de yetişemediği için 13-14 Eylül gecesi vapurlara binmeyi başarmıştır.

6 Eylül’de Anadolu’yu terk etmek emrini alan 3 ncü Yunan kolordusu, oyalama muharebeleri yaparak çekilmeye başladı. 13 Eylül’den itibaren Türk birlikleri Bandırma istikametinde çekilen 3 ve 10 ncu Yunan tümenlerini takip etmek için Karacabey istikametinde yürüyüşe geçtiler. Türk Birlikleri Bandırma doğusuna vardıkları zaman Yunan kolordusu Kapıdağı’nın dar boğazından da yararlanarak kuvvetli bir mevziî tutmuştu. Denizden Yunan donanmasıda bu mevziîyi ateşi ile destekliyordu. Bu suretle taarruzları durduran 3 ncü Yunan kolordusu, 17 Eylül’de gemilere binmeye muaffak oldu. Türk topraklarını enson terk eden Yunan kuvvetleri bunlardı. 26 Ağustos’ta başlıyan muharebeler, 24 günde sona ermiş bulunuyordu. Afyon’dan İzmir’e kadar 10 gün yürüyüş ve 5 gün muharebe dahil olmak üzere 400 Km.lik mesafe 15 günde katedilmişti ki bu karşısında düşman bulunmayan bir ordunun normal yürüyüş hızıdır.

İzmir’de Urla’ya Bandırma’da Kapıdağı boğazları ve bunları yan ateşine alan Yunan harp gemileri, Yunan kuvvetlerinin kurtulmalarına büyük ölçüde yardım etmişlerdir. Eğer bu uygun şartlar olmasaydı, Bandırma’dan ve Erdek’ten çekilen kuvvetlerin büyük kısımları yakalanabilirdi 125.

Yunan Ordusunun Yenilmesinin Başlıca Nedenleri:

Anadolu’da mümkün olduğu kadar çok kuvvet bulundurması gerekirken, İstanbul’u işgal etmek sevdasıyla, Anadolu’dan bir tümene yakın kuvveti Trakya’ya nakletti.

Yunan ordusu, Eskişehir-Afyon mevziîni ve demiryolunu muhafaza etmek için kuvvetlerini bu çok geniş cepheye dağıtarak, en hassas yeri olan Güney kanadını zayıf bırakdı.

Hacı Anesti, Yunan ordusunu 400 Km.uzaktan idare etmeye çalıştı. Verdiği emirler birliklere ulaşıncaya kadar taktik durum çok değişiyor, verilen emir anlamsız kalıyordu.

Hacı Anesti’nin kuzeyden yapmak istediği karşı taarruz kuvvetlerin vaktinde buna göre tertiplenmemesi ve ihtiyatların bir kısmını Trikopis tarafından güneye alınması nedeniyle başarı vadetmiyordu.

Türk ordusunun katı netice yerindeki mevzilerden bir kısmını ele geçirdiği zaman Trikopis’in elinde Türk taarruzlarını durduracak ihtiyat kalmamıştı. Bu durumda Hacı Anesti halâ karşı taarruz için İsrar ediyordu.

26 Ağustos akşamı Yunan ihtiyatları muharebe alanından çok uzakta idiler. Bu nedenle, kuvvetleri bir araya getirmek, ihtiyatlardan azami derecede yararlanmak için Afyon mevziîndeki kuvvetler, kuzeydeki Resul Baba mevziîne çekilmeli, kuvvetler birbirine yanaştırılmalı, Afyon doğusuna karşı taarruz yapılmalı idi.

Hacı Anesti’nin kuzeyde, Trikopis’in güneyde kullanmak istedikleri ihtiyatlar kullanılamadı, Güneyde üç buçuk Yunan tümeni oniki Türk tümeni ile karşı karşıya bırakıldı.

Adım adım savunma değil, geniş ölçüde bir çekilme harekâtı yapılmalıydı.

Geri çekilmede yürüyüş hedefleri daha uzun verilmeliydi126. Yunanistan’da ihtilal ve “İ Dhiki ton Eks-Altılar Mahkemesi”

İngiliz askeri uzmanlarının yardımıyla hazırlanmış olan Yunan savunma mevziîlerinin altı aydan önce aşılamıyacağı ileri sürülürken127, Büyük Türk Taarruzu ile ondört günde aşılmış olması, Yunanlılar’ın “Mikrasiatiki Katastrofi” diye adlandırdıkları “Küçük Asya Felaketi”ni getirmiş, bu da ülkede çalkantılara sebeb olmuştu. Perişan olan Yunan ordusunun güney kanadına bağlı birliklerden arta kalanlar Sakız ve Midilli adalarına kaçmışlardı. Bu birlikler Albay Nikolaos Plastiras ile albay Stilianos Gonatas ve Lemnos harp gemisinin128 kaptanı yüzbaşı Dimitrios Fokas’ın önderliğinde, Atina’daki hükümete ve özellikle kral Konstantin’e karşı ihtilal hazırlıklarına giriştiler. Ülkelerinin “Batı”dan tecrit edilmesinden ve -sırf bu yüzden meydana geldiğini öne sürdükleri- “Küçük Asya Felaketi”nden Konstantin’i sorumlu tutan ve bir triumvira şeklinde kurulan ihtilal komitesinin başkanı kıdemli albay S. Gonatas idi, ancak esas etki ve söz sahibi olan kişi albay N. Plastiras olup, yüzbaşı D. Fokas’ın pek fonksiyonu yoktu129. 10-23 Eylül 1922’de adalarda başlayan hareket, 26 Eylül’de Atina’da uçaklarla bildiri dağıttı. Kara ve Deniz subaylarıyla, Midilli ve Sakız halkı adına albay Gonates tarafından imzalanmış olan bildirilerde kral Konstantin’in tahttan çekilmesi, 21 Mayıs 1922’den beri iktidarda olan koalisyonun başı Petros Protopapadakis’in130 istifa edip meclisin dağılması isteniyordu131. Böylece, 26 Eylül 1922’de meclis dağıldı, hükümet istifa etti ve Konstantin’de yerini oğlu Yorgo’ya (II. Yorgo) bıraktı.

İhtilalciler Lemnos gemisiyle Sakız’dan ayrılıp kıt’a Yunanistan’ına hareket ettikten bir süre sonra, ihtilalin “liderleri” arasında Atina’ya varıldığı zaman yayınlanması düşünülen diğer bildirilerde kimin imzasının bulunacağı konusunda sert tartışmalar çıkmış, “ihtilal fılosu”nun komutanı Petropulakis aşın derecede sinirlenerek krizler geçirmiş ve zorla kamarasına kapatılmıştı132.

İhtilal komitesi Atina’da idareyi ele almadan önce, 26 Eylül’de dağıtılmış olan uçak bildirilerinin yarattığı otorite boşluğundan yararlanan general Theodoros Pangalos, Atina’da tutuklu bulunan liberal (Venizelosçu) subayları serbest bırakıp bunları silahlandırmış, liberallerin yayın organı olan Eleftheron Vima gazetesine karargah kurarak, sabık hükümetin ileri gelenlerini, kralcı asker ve sivilleri tutuklatmıştı133. İhtilal komitesi 28 Eylül’de yönetimi ele alınca derhal Paris’te bulunan Venizelos’la temasa geçilmiş ve kendisinden müttefik devletler nezdinde Yunanistan’ı temsil etmesi istenmişti. Venizelos bunu kabul etmiş ve İngiltere ve Fransa’nın desteğine dayanan yeni bir toparlanma ve kalkınma yolunun tutulması gerektiğine karar vermişti134.

Bu arada tutuklanmış olan Gunaris, Theotokis, Protopapadakis, Stratos, Gudas ve diğer “suçluların” yargılanmaları için özel bir askeri mahkeme kurulmuştu. Ayrıca bir de soruşturma komisyonu oluşturulmuş ve başına general Theodoros Pangalos getirilmişti. Yapılan araştırma ve soruşturmalardan sonra 27 Kasım 1922’de general Aleksandros Othoneos başkanlığındaki mahkeme, “vatana ihanet” suçundan, Küçük Asya Orduları Komutanı Hadzianesti (Hacı Anesti)yi, siyasilerden Gunaris, Stratos, Protopopadakis, Baltazzis ve Theokis’i idama, general Stratigos ile amiral Gudas’ı da ömür boyu hapse mahkum etmişti135. İdamlar, 1909 Gudi darbesinin gerçekleştiği semtte, kurşuna dizilerek infaz edildi. Böylece “Küçük Asya Felaketinin sorumlusu sayılanlar ortadan kaldırılmış oluyordu136.

BÜYÜK ZAFER’İ HAZIRLAYAN NEDENLER

Millet ve İç Politika:

Mustafa Kemal’in Nutuk’ta da belirttiği gibi, iç cepheye büyük önem vermiş, yurt içinde huzur sağlanmış, milletin meclise ve orduya güveni temin edilmişti.

Dış Politika:

1921 Ağustos’u ile 1922 sonuna kadar çok iyi ve dengeli bir dış politika uygulanmış, Türkiye’nin jeostratejik özelliklerinden azami yarar sağlanmıştır. Rusya’ya karşı gerçeklere dayanan bir siyaset izlenmiş, onlardan büyük ölçüde askeri yardım temin edilmiştir. İngiltere’nin kendi menfaatlerine aykırı girişimlerini onaylamayan Fransa ve İtalya ile derhal iyi siyasi ilişkiler kurulmuş, satın alma ve hibe yolu ile askeri malzeme temin edilmiştir. İki cepheli savaşa hiç bir zaman fırsat verilmemiş, kuvvet tasarrufu ve siklet merkezi sağlayacak bir dış politika izlenmiştir.

Ordu:

Ordudaki subayların büyük çoğunluğu harp tecrübesine sahipti. Ülkenin karşısında olduğu durumun önemini kavramıştı. Yunan ordusu büyük bir moral çöküntüsü içinde iken, Türk ordusu pek çok sıkıntılara, yokluklara ve zahmetlere rağmen yüksek moralini koruyordu. Zafere olan inanç tamdı.

Emir Komuta:

Harp Prensiplerinden, Baskın ve siklet merkezi çok iyi kullanılmış, gereken yerde ve zamanda yeterli kuvvet çoğunluğu sağlanmıştır.

Komutanlar:

Muharebe sahasında yapılan ve yapılamayan her şeyden komutan sorumludur. Yunan Başkomutanı Hacı Anesti cepheden 400 Km., uzaktan, İzmir’deki yatından muharebeleri idare etmeye çalışırken Mustafa Kemal Paşa cephedeydi. Oyunu kurallarına göre oynayan komutan Mustafa Kemal idi. O, muharebelerde kat’î netice yerini iyi seçip, tasarrufu mümkün olan bütün kuvvetleri orada toplayarak kendisi de şahsi nüfusunu orada gösterirdi. Ordu da ve Millette Mustafa Kemal’in ne yaparsa, doğru olduğu, Onun hata yapmayacağı görüşü yerleşmişti. Genelkurmay Başkanı, Mareşal Fevzi Çakmak ve Batı Cephesi Komutanı Korgeneral İsmet İnönü, çok değerli komutanlardı. Tümen ve Kolordu komutanları, yaşları 35-40 arasında, Birinci Dünya Savaşı’nın değerli kurmayları idiler. Kurmay olmayanlarda Birinci Dünya Savaşı’ndan genç yaşta tümen komutanlığına yükselmiş subaylardı. Karargâhlardaki kurmay heyetleri de büyük başarı göstermişti.

Topçu Birlikleri:

Büyük taarruz öncesi çok iyi bir eğitim safhasından geçen topçu birlikleri, düşman topçusu ile muharebede büyük basan sağlamıştır. Ateş desteğinden yoksun kalan Yunan piyadeleri savunma olanağı bulamamıştır.

Süvari Birlikleri:

Büyük bir cesaret ve fedakarlıkla düşman hatlarının gerilerine sarkmayı başaran Türk süvari birlikleri, Yunan ihtiyatlarının hareketlerini geciktirmiş ve her görüldüğü yerde Yunan birliklerinde panik çıkmasına neden olmuştur.

Büyük Taarruz ve Takip Harekâtında İki Tarafın Kayıpları:

Türklerin Kayıpları: Batı Cephesi’nde 26 Ağustos-18 Eylül 1922 tarihleri arasındaki kayıpları şöyledir:137


  Subay
ve % de oranı
Er
ve % oranı
Şehit
146
%1,7
2379
%1,2
Yaralı
378
%4,3
9477
%4,9
Hastanede yatan
21
%0,2
1900
%0,9
Tutsak olan
2   55  
  542
  13829  

Yunanlıların Kayıpları: Büyük Taarruz’un başlangıç tarihinden (26 Ağustos 1922) Batı Anadolu’da tek bir erin bırakılmadığı 18 Eylül 1922’ye dek verilen Yunan kayıpları şöyledir:

Tutsak sayısı: 20000 dir.

Ölü sayısı kesinlik kazanmamış olmakla beraber, Büyük Taarruz Harekâtı’nın başındaki toplam mevcudu ile, uğradığı büyük hezimetten sonra geri çekilen kuvvetlerden, Çeşme, Dikili, İzmir, Gemlik, Bandırma ve Erdek liman ve iskelelerinden Batı Anadolu’yu terk etmek zorunda kalan mevcutları arasında yapılan değerlendirme sonucu ortaya çıkan karşılaştırması sonucun da, ölü sayısının tahmini bir hesapla 100000 in üstünde olduğu anlaşılmaktadır.

BÜYÜK ZAFER SONRASI

General Harrington bir önlem olarak 9 Eylül’de bir albaya kuvvet vererek Türklerin tarafsız bölgeye geçmelerini engellemek ve Çanakkele’yi savunmakla görevlendirdi. İngiliz savaş gemileride yeni birlikler getirdiler. Aynı tarihte İstanbul’un Caddebostan-Büyük Çamlıca hattında savunma önlemleri aldılar, İngilizlerin aldıkları bütün bu önlemler Türk Ordusunun kararını değiştirmedi. 18 Eylül’den itibaren Türk birlikleri Boğazlar üzerine yürüdüler ve İngiliz askeri, Yunan ordusunu onbeş günde yok edip, Çanakkale şehrinin 15 Km. yakına gelen Türk askeri ile karşılaştı. Türk birliklerine düşman ateş açmadıkça ateş açmaması emredilmişti. Harrington’da İngiliz birliklerine, Türk askeri ateş açmadıkça ateş açılmamasını emretmişti l38. 23 Eylül’de Türk askeri Çanakkale yakınında Erenköy’de tüfekleri omuzlarında namlusu yere dönük asılı olarak İngiliz askerlerinin yanma geldi. İngiliz subayı Türk birliklerinin geri çekilmelerini istedi. Türk komutanı bu isteği red edince İngilizler çember içinde kalmamak için geri çekildiler. Taraflar arasında bir çatışma ihtimali varken Lloyd George Türkiye’ye karşı son kozlarını oynuyordu.

İngiliz Kabinesi 15 Eylül’de toplanarak, Çanakkale ve İstanbul’a doğru ilerleyen Türk ordusuna karşı kuvvet kullanılması kararı aldı ve müttefikleriyle dominyonlardan yardım istedi. Bahriye Bakanlığı da bir bildiri yayınlıyarak, müttefiklerin, dominyonların ve Balkan Devletlerinin, Boğazların korunması için yardım istedi 139. Türklerin ne olursa olsun Avrupa’ya geçmesini engellemek ve Türk başarısının yarattığı üstün durumu ortadan kaldırmak kararında olan Lloyd George’un 14° çağrısına, ne müttefiklerinden ne de Balkan Devletlerinden olumlu yanıt geldi. Hiç kimse İngiliz politikası uğruna maceraya atılmayı istemiyordu. Fransa ve İtalya, Türkiye ile yapılacak diplomatik görüşmelere katılmayı kabul ettiler. 18 Eylül’de İstanbul’daki müttefik Devletler, TBMM temsilcisi Hamit Bey’e bir nota vererek, tarafsız bölgeye girilmemesini istediler. Fakat 19 Eylül’de Fransız askeri birlikleri Fransız Başbakanı’nın emriyle Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasından Rumeli yakasına taşındılar. İtalya ise Türklere karşı savaşmayı red ettiğinden İngiltere yanlız kaldı. Müttefikler durumu görüşmek için 19 Eylül’de toplandılar. Fransa’yı Başbakan Poincare, İngiltere’yi Lord Curzon ve İtalya’yı Kont Sfortza temsil ettiler 14°. Paris’te bu görüşmeler sürerken, Fransız General Pelle İzmir’e gelerek M. Kemal ile görüştü. General Pelle, türk Birliklerinin tarafsız bölgeye girmemelerini istedi. Mondros Mütarekesi hükümlerine göre, stratejik bölgelerin işgal altında bulunduğunu, TBMM Hükümeti’ni, Babıali’nin devamlı olarak kabul edip, Türklerin tarafsız bölgeye girmemelerinde ısrar etti. M. Kemal Paşa, Müttefiklerin Mondros Mütarekesi hükümlerini en baştan beri çiğnediklerini, emperyalistlerin Yunanlıları Türklere saldırttığını, üç yıl Türk ulusuna zulüm yapılırken hiç seslerini çıkartmadıklarını sert bir şekilde hatırlattıktan sonra, Türkiye’nin tarafsız bir bölge tanımadığını, Türk ordularını durduramayacağını ve ateş kesin uzaması halinde ordularını hareketsiz bırakamayacağını, Trakya dahil bütün ülkenin terk edilmesini istedi. Boğazlar konusunda görüşmeye hazır olduğunu bildirdi 141. M. Kemal Paşa İzmir limanında bulunan İtilaf Devletleri donanmasına bir nota vererek 24 saat içinde İzmir limanını terk etmelerini bildirdi. Donanma bu notadan sonra “geldiği gibi gitti” 142

Paris’te Müttefik görüşmeleri sert bir hava içinde geçiyordu. Fransa, Edirne dahil bütün Doğu Trakya’nın Türkiye’ye verilmesini istedi. İtalya’da kendisini destekledi. İngiltere’nin savaş çıkartmak isteyen tutumu karşısında Fransa Başbakanı Lord Curzon’a çok sert bir konuşma yaparak, İngiltere’yi yanlız bırakacağını bildirdi. İngiltere Fransa’nın bu isteğini 22 Eylül’de kabul etti ve hazırlanan notayı imzaladı 143. Hazırlanan nota 23 Eylül’de İzmir’de bulunan Başkomutan M. Kemal Paşa’ya gönderildi. Aynı gün Türk Birlikleri İngilizlerin tarafsız bölge dedikleri yerlere girip, Çanakkale’de İngiliz birliklerine iyice yaklaşmışlardı. Franklin Bouillon M. Kemal Paşa’ya başvurarak, durumun gergin olduğunu ve kendisiyle görüşmek istediğini bildirdi. General Harrington, Lloyd George’un kendisine gönderdiği emri işleme komayıp, İngiliz birliklerine silaha başvurulmasını emretti. 24 Eylül’de Yunanistan’da ihtilal çıktı. Kral tahtı bıraktı ve ihtilal mahkemesi kurularak, yenilginin sorumluları yargılanmaya başladılar. Sovyetler Birliği’de 24 Eylül’de İngiltere, Fransa, İtalya, Balkan Devletleri ve Mısır’a bir nota göndererek, Yakın Doğu’da çıkan ciddi soruna bugüne kadar büyük devletlerin katılmadığını hatırlatıp, olay büyürse, Avrupa’nın yeni sarsıntılarla karşılaşacağını hatırlatıp, bu sorunun çözümünün, Türk halkının, Türk ülkesine ve Boğazlara mutlak egemen olması ile çözülebileceğini, Boğazlar konusunun Sovyetler için önemini belirttikten sonra, Boğazlar konusunda Rusya’nın katılmadığı ve çıkarlarına ters düşen bir kararı kabul etmeyeceklerini bildirdiler 144. 25 Eylül’de Türk birlikleri İngiliz müstahkem mevkilerinin tel örgülerinin yanına kadar geldiler. 26 Eylül’de General Harrington, M. Kemal Paşa’ya bir telgraf göndererek, Türk birliklerinin tarafsız bölgeyi, görüşmelerin yaran için terk etmelerini istedi. M. Kemal verdiği yanıtta, tarafsız bölge tanımadığını, Türk ordusunun yenik Yunan ordusunu izlediğini, İngiltere’nin Yunan ordusu için tarafsız bölge ilan edemeyeceğini ve Yunanlıların yaptığı yıkımı hatırlatarak, Boğazlar konusunda Türkiye’nin her zaman görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Bu arada Franklin Bouillon da M. Kemal Paşa ile görüşmek için 28 Eylül’de İzmir’e geldi, İzmir’de ikisi arasında kararlaştırılan esaslar çerçevesinde Türk ordularının Boğazlara doğru harekâtı durduruldu. M. Kemal aynı gün General Harrington’un ikinci mektubuna da yanıt vererek, Müttefiklerin İstanbul halkına uygulamakta oldukları tedbirleri kaldırmalarını, Yunan donanmasının bir daha İstanbul’a gelmemesini istedi ve ileri harekâtın durdurulduğunu bildirdi. Müttefiklerin Paris’ten gönderdikleri notayı da 29 Eylül’de yanıtlayıp, askeri harekâtın durdurulduğunu fakat, Yunanlıların Edirne dahil bütün Trakya’yı hemen boşaltmalarını bildirdi. İngiliz kabinesi ise 29 Eylül’de toplanarak, Lord Curzon’un karşı çıkmasına rağmen, General Harrington’a bir telgraf göndererek, Türk askerlerinin tarafsız bölgeyi terk etmelerini, aksi takdirde, ateş açılacağını bildirir bir nota verilmesini istedi. Fakat Harrington bu emri yerine getirmedi. Barışın hazırlandığı bir sırada, yeni bir savaşı başlatabilecek bu emri uygulamamakla en akıllı yolu izledi. 1 Ekim’de Londra’ya yolladığı bir telgrafta emri niçin uygulamadığını açıkladı. M. Kemal Paşa ile Harrington arasında Mudanya’da bir konferans toplanması umudunun belirmesi üzerine İngiliz Kabinesi yeni hazırlıklara başladı 145.

İtilaf Devletlerinin kararsız tutumları, M. Kemal Paşa’nın tutarlı ve kesin davranışı sonunda, Türkiye’nin istediği oldu. İngiliz Kabinesi’nin Avrupa’yı yeni bir felakete götürebilecek olan sorumsuz politikası ve savaş girişimleri General Harrington’un gerçekçi davranışıyla başarısız oldu. M. Kemal ve Harrington’un anlaşmaları sonucunda 3 Ekim 1922’de Mudanya’da Ateşkes görüşmelerinin başlaması kararlaştırıldı 146.

SONUÇ

Büyük Taarruz tam bir basan idi. Dahice planlanmış, her türlü olasılık göz önünde tutulmuş, büyük bir sabırla, dantel gibi işlenmişti. Gerekli olan her türlü askeri ve siyasi yollarla çok büyük gizlilik içerisinde, sebatla hazırlanılmış ve tam bir baskın sağlanmıştı.

Büyük Taarruz, yüzyıllar sonra Mohaç gibi bir imha savaşıdır. Türk Ordusunun önünden insan sürüleri şeklinde kaçan Yunan ordusu, rastladığı her Türk köy ve kasabasını yakmış, taş üstünde taş, omuz üzerinde baş bırakmamıştır. Avrupalı ve Yunan medeniyeti mirasçıları olmadıklarını, masum kadın ve çocukları öldürerek, yakarak ispat etmişlerdi. Yunan vahşetinin binlercesi belgelenmiş ve Batılılarca da kabul edilmiş iken Türk Askeri’ni lekeliyen tek belge yoktur 147.

İngiliz aslanı sayesinde taç giymeyi düşleyen çağdaş Bizans hayalleri, Megali İdea (Büyük Emel) tepe taklak oluyor ve bir daha doğmamacasına tarihe gömülüyordu. Osmanlı İmparatorluğundan yüzlerce yıl önce bölgede kurulmuş olan “İyonya Devleti”ni yeniden canlandırma hayalleri yok oluyordu 148.

300 yıldır bütün dünyaya hakim, saldırgan, mağrur ve üstün Avrupa ile Türkiye’nin ilişkileri değişiyordu. Türkler Avrupa’da yaşama hakkı tanımayan, “Türkler Asya’dan gelmişlerdir ve Asya’ya dönmelidirler” diyen Avrupalı, tarih boyunca Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için “100 Proje” hazırlamıştı. Dünya da hiç bir devlet böyle parçalanmaya hedef olmamıştı 149. Avrupa dünyanın beyni, efendisi ve jandarması rolündeydi. “Hilalden kopan toprak hilale geri verilmez” biçiminde bir de haçlı formülü icat etmişti.

Mağrur Avrupa Sevr’i silahla dikte ettirmek için yollar aradı. Generallere hesaplar yaptırıldı. Neticede 15000 mevcutlu 27 tümene ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Türkiye üzerindeki tarihi emellerini gerçekleştirmek için istediği fırsatın çıktığını sanan Yunanistan bütün kaynaklarını seferber ederek ancak 14 tümen çıkartabildi. Geriye 13 tümen kalıyordu. Bunları kim verecekti? İngiltere dahil hiçbir Avrupalı ülke bunu göze alamadı. Bu gerçeği M. Kemal daha 1919 senesinin başlarında görmüş ve stratejisini buna göre çizmişti. Batının asker mevcudu Türklere isteklerini kabul ettirmek için yeterli değildi. 300 yıllık çark artık durmuştu. Avrupa ilk defa duraklıyor, Ayaklanan bir millet karşısında acze düşüyordu 150.

Üzerinde güneşin batmadığı 1920’lerin gururlu, inatçı ve tutucu İngiltere’nin “Britanya dağlara hükmeder” sloganına karşı şimdi Büyük Zafer’den sonra Türkiye, “Türkiye Boğazlara hükmeder” sloganını kullanmaya başlamıştı. Büyük Britanya’nın yorgun aslanı, son defa zoraki olarak Bozkurt’a kükremişti. Ancak General Harrington’un gerçekçi ve akıllı tutumu son anda çatışmayı önlemişti. Mustafa Kemal, ebedi düşmanı olmadığını ancak ebedi bağımsızlığından asla vazgeçmiyeceğini bütün dünyaya duyuruyordu.

M. Kemal ve ordusunun zaferi, bütün Müslüman dünyasını uyandırmıştı. İngiliz sömürgelerinden M. Kemal’e tebrik telgraftan geliyordu. M. Kemal’in başarısı birkaç sene sonra, başlayacak olan bağımsızlık hareketlerinin rehberi olacaktı.

Yunanistan’da Küçük Asya felaketinden sonra ihtilal olacak, felaketten sorumlu olan altılar kurşuna dizilecekti. Prens Andrew bir İngiliz zırhlısı ile kaçacaktı. Yunanistan 1922 ile 1936 yılları arasında bir türlü istikrara kavuşamayacak, sayısız darbe teşebbüsleri ve ihtilallere sahne olacaktı .

Yeni Türkiye Cumhuriyeti, 1 nci Dünya harbinin mağlup bir devleti değil, kurtuluş savaşı yapmış ve bağımsızlığını kazanmış bir devlet olarak masaya oturacak ve siyasi, ekonomik ve askeri bütün haklarını geri alacaktı. Bu nedenle Türk tarihinde 30 Ağustos Zaferi emsalsiz bir başarının örneğidir. Parlak zaferlerle dolu olan Türk tarihinde Büyük Zafer’in apayrı bir yeri vardır. Bu eşsiz zaferin 70 nci yıldönümü Türk ulusuna kutlu olsun.



1 Suna Kili; Türk Devrim Tarihi, 3. Basım, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1982, s. 105.
2 Suna Kili; a.g.e., s. 105.
3 Sabahattin Selek; Anadolu İhtilali, 8. Basım, Kastaş A.Ş. Yayınları, İstanbul, 1987, s. 707.
4 Atatürk’ün söylev ve Demeçleri (1906-1938), 2. Cilt, TTK Yayınları, Ankara, 1959, s. 495., Suna Kili; a.g.e, s. 108.
5 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 707.
6 Utkan Kocatürk; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1918-1938, 2. Baskı TTK Ankara, 1988, s. 293.
7 İsmail Sosyal; Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, TTK Yayınları, Ankara, 1989, s. 36.
8 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 685.
9 Moskova Andlaşması; 15. Madde “İşbu Türk-Rus Andlaşması’nda Güney Kafkasya Cumhuriyetlerine ilişkin hükümlere Türkiye ile bu Cumhuriyetler arasında yapılacak Andlaşmalarda uyulmasını zorunlu kılmak için, Rusya sözkonusu güney Kafkas Cumhuriyetleri katında gerekli girişimlerde bulunmayı yükümlenir.”
10 Kazım Karabekir; İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1960, s. 1002.
11 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 689.
12 Salahi R. Sonyel; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II, TTK Yayınları, Ankara, 1991, s. 186.
13 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 692.
14 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 692.
15 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 692.
16 Esat Uras; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Ankara, 1960, s. 718.
17 Nutuk; 1952 baskı, Cilt II, s. 620-625.
18 Ergün Aybars; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, 2. Baskı, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1989, s. 993.
19 Gotthard Jaeschke; Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Mondros’tan Mudanya’ya kadar (30 Ekim 1918-n Ekim 1922), TTK Yayınları, Ankara, 1989, s. 141, 144.
20 S.İ. Aralov; Bir Sovyet Diplomatının Hatıraları (1922-1923), s. 72, 103., Selahi R. Sonyel; a.g.e., s. 190., Sabahattin Selek; a.g.e., s. 687.
21 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1987, s. 437.
22 Ergun Aybars; a.g.e., s. 317.
23 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 440.
24 Kâzım Özalp; Milli Mücadele, 3. Baskı, TTK Yayınları Ankara, 1988, s. 228. Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 441.
25 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 442., Kâzım Özalp; a.g.e., s. 228.
26Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 432-433.
27Sabahattin Selek; a.g.e., s. 710., Ergun Aybars; a.g.e., s. 319-334.
28 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 710., Ergün Aybars; a.g.e., s. 320
29 Şevket Süreyya Aydemir; Tek Adam, 4. Baskı, Cilt II, Remzi Kitabevi, İstanbul, s. 515
30 Utkan Kocatürk; a.g.e., s. 289.
31 Şevket Süreyya Aydemir; a.g.e., s. 516.
32 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 711-712.
33 Utkan Kocatürk; a.g.e,, s. 288.
34 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 427.
35 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 429.
36 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 430-431.
37 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 431.
38 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 447.
39 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 448.
40 Nutuk; Başbakanlık Basımevi, s. 453.
41 Fahri Belen; Büyük Türk Zaferi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970, s. 14-15.
42 İsmet İnönü; Hatıralar, 1. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985, s. 273-275.
43 Sabahattin Selek; a.g.e., II. cilt, s. 712.
44 Kazım Özalp; a.g.e., s. 233.
45 Sabahattin Selek; a.g.e., II. cilt, s. 716.
46 Fahri Belen; a.g.e., s. 16.
47 Şevket Süreyya Aydemir; a.g.e., s. 517.
48 Utkan Kocatürk; a.g.e., s. 287, 320.
49 Fahri Belen; a.g.e., s. 12-13.
50 Sabahattin Selek; a.g.e., s. 717.
51 S.İ. Aralov; a.g.e., s. 103-104.
52 Fahri Belen; a.g.e., s. 12.
53 Murat Hatipoğlu; Türk-Yunan ilişkilerinin 101 yılı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, No: 85, Ankara, 1988., s. 136.
54 Fahri Belen; a.g.e., s. 8.
55 Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Dönemi, IV.ncü Cilt I nci Kısım, Gnkur Basımevi, Ankara, 1984, s. 483.
56 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt Batı Cephesi, 6 nci Kısım, 2 nci kitap, Büyük Taarruz, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1968, s. 3-7. Fahri Belen; a.g.e., s. 17.
57 Fahri Belen; a.g.e., s. 18.
58 Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: VI, Mart 1990, Sayı: 17. Sadi Borak; Mustafa Kemal Büyük Taarruz gününü bütün dünyadan nasıl gizli tuttu?, s. 381.
59 Sadi Borak; a.g.e., s. 388.
60 Utkan Kocatürk; a.g.e., s. 340.
61 Fahri Belen; a.g.e., s. 18-19.
62 Fahri Belen; a.g.e., s. 12., Batı Cephesi Büyük taarruz; s. 16., Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi; s. 484.
63 Fahri Belen; a.g.e., s. 14.
64 Fahri Belen; a.g.e., s. 15.
65 Fahri Belen; a.g.e., s. 19.
66 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi; s. 484-485, Türk İstiklal Harbi; s. 13.
67 Fahri Belen; a.g.e., s. 20.
68 Fahri Belen; a.g.e., s. 21.
69 Fahri Belen; a.g.e., s. 22.
70 Fahri Belen; a.g.e., s. 23, Birinci Askeri Tarih Semineri, Bildiriler, III, Yayına Hazırlayan Nurettin Tursan; s. 94-95, Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi; s. 488, Türk İstiklal Harbi; s. 52-53.
71 Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi; s. 485.
72 Fahri Belen; a.g.e., s, 23.
73 Utkan Kocatürk; a.g.e., s. 335.
74 Fahri Belen; a.g.e., s. 27., Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi; s. 490-491, Türk İstiklal Harbi; s. 89.
75 Fahri Aykut; İstiklal Savaşında 4 ncü kolordu, Askeri Mecmua’nın tarih kısmı, Haziran, 1935, sayı: 38, s. 89.
76 Fahri Belen; a.g.e., s. 29.
77 Fahri Belen; a.g.c, s. 30., Türk İstiklal Harbi; s. 89., Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi; s. 490.
78 İsmet İnönü; Hatıralar, Bilgi Yayınevi, 1 nci kitap, Ankara, 1985, s. 287-288.
79 Atatürk ve Büyük Zafer, Milli Kütüphane Atatürk Dokümasyon Merkezi, Ankara, 1972, s. 47-48., Hamza Eroğlu; Türk İnkılâp Tarihi, Ankara, 1990, s. 191.
80 Fahrettin Altay; İstiklal Harbimizde Süvari Kolordusu, İnsel Kitabevi, (İlk tabı 1925) s. 45-46.
81 Fahri Belen; a.g.e., s. 31.
82 Fahri Belen; a.g.e., s. 31.
83 Fahri Belen; a.g.e., s. 32.
84 Fahri Belen; a.g.e., s. 33.
85 Fahrettin Altay; a.g.e., s. 45-46.
86 Fahri Belen; a.g.e., s. 33.
* Frangos ismi diğer kitaplarda; Franco veya Franko olarak geçmektedir.
87 Fahri Belen; a.g.e., s. 34.
88 İzzettin Çalışlar; Sakarya’dan İzmir’e kadar 1 nci Kolordu, Askeri Mecmua’nın tarih kısmı, 1932, sayı: 28, s. 50-59., Fahri Aykut; İstiklal Savaşında 4 ncü Kolordu, Askeri Mecmua’nın tarih kısmı, Haziran 1935, Sayı: 38 s. 94., Fahri Belen; a.g.e., s. 36., Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi; s. 491.
89 Fahri Belen; a.g.e., s. 38.
90 Lord Kınross; Atatürk, Bir Milletin Doğuşu, Cev: Ayhan Tezel, Sander Kitabevi, İstanbul, 1966, s. 478.
91 Fahrettin Altay; a.g.e., s. 47-50.
92 Fahri Belen; a.g.e., s. 40.
93 Fahri Belen; a.g.e., s. 41., Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi; s. 491., Türk İstiklal Harbi; s. 142.
94 Fahri Belen; a.g.s., s. 42.
95 Fahrettin Altay; a.g.e., s. 51-52., İzzettin Çalışlar; a.g.e., s. 60., Fahri Aykut; a.g.e., s. 97. Fahri Belen; a.g.e., s. 43., Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi; s. 491.
96 Fahri Belen; a.g.e., s. 46.
97 Fahri Belen; a.g.e., s. 48.
98 Fahri Belen; a.g.e., s. 49.
98a Fahri Belen; a.g.e., s. 50.
99 Fahri Belen; s. 54.
100 İzzettin Çalışlar: a.g.e., s. 70., Fahrettin Altay; a.g.e., s. 54-55- Fahri Aykut; a.g.e., s. 104. Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi; s. 493., Türk İstiklal Harbi; s. 231.
101 Fahri Belen; a.g.e., s. 61., Türk İstiklal Harbi; s. 247-254.
102 Trikopis’ten nakleden Fahri Belen; a.g.e., s. 63.
103 Fahri Belen; a.g.e., s. 65.
104 Fahri Belen; a.g.e., s. 68.
105 Fahri Belen; a.g.e., s. 70.
106 Türk İstiklal Harbi; II nci Cilt, Batı Cephesi, 6 nci Kısım, 2 nci Kitap Büyük Taarruz (1-31 Ağustos 1922), Gnkur Basımevi, Ankara, 1968, s. 275.
107 Fahri Belen; a.g.e., s. 72.
108 Fahri Belen; a.g.e., s. 73.
109 Fahri Belen; a.g.e., s. 73.
110 Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi; s. 494, Türk İstiklal Harbi; s. 274-277. Fahrettin Altay; a.g.e., s. 55-65., İzzettin Çalışlar; a.g.e., s. 77, Fahri Aykut; a.g.e., s. 107. Fahri Belen, a.g.e., 74.
110a Fahri Belen; a.g.e., s. 75.
111 Fahri Belen; a.g.e., s. 76.
112 Fahri Belen; a.g.e., s. 77.
113 Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi; s. 496, Fahrettin Altay; a.g.e., s. 55-65; İzzettin Çalışlar; a.g.e., s. 83., Fahri Aykut; a.g.e., s. 112.
114 Fahri Belen; a.g.e., s. 79.
115 Fahri Aykut; a.g.e., s. 112-121., Fahri Belen; a.g.e., s. 81.
116 Trikopis’in hatıralarından nakleden Fahri Belen; a.g.e., s. 81.
117 Fahri Belen; a.g.e., s. 82.
118 Fahri Belen; a.g.e., s.87.
119 Fahri Belen; a.g.e., s. 89.
120 Fahri Belen; a.g.e., s. 90.
121 Utkan Kocatürk; a.g.e., s. 339., Fahri Belen; a.g.e., s. 92., Cihat Akçakayalıoğlu; Atatürk, Komutan İnkılapçı ve Devlet Adamı yönleriyle, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 1988, İkinci Baskı, s. 404., Hamza Eroğlu; Türk İnkılap Tarihi, Yeni Baskı, Ankara 1990, s. 192.
122 Lord Kinross; a.g.e., 490-504., David Walder; Çanakkale Olayı, Milliyet Yayınları tarih dizisi, Cev. M. Ali Kayabal, İkinci Baskı, Haziran 1970, s. 210.
123 Cihat Akçakayalıoğlu; a.g.e., s. 404.
124 David Walder; a.g.e., s. 208, 214., a.g.e., Salahi R. Sonyel; a.g.e., s. 274., Fahri Be len; a.g.e., s. 93.
125 Fahri Belen; a.g.e., s. 103.
126 Fahri Belen; a.g.e., s. 108.
127 Ziya Göğem; kurmay albay dadaylı Halit Bey(Akmansü), C.I, İstanbul, 1954, s. 130.
128 Lemnos, 1921 Haziran’ında kral Konstantin’i İstanbul’a getiren harp gemisi idi.
129 Gregor Manousakis; Hellas-Wohin, Godesberg, 1967, s. 123-124.
130 Michael Llewellyn Smith; Anadolu üzerindeki Göz, cev. Halim İnal, İstanbul, 1978,5.293,342,371.
131 Gregor Manousakis; a.g.e., s. 124.
132 Michael Llewellyn Simth; a.g.e., s. 339-340.
133 Gregor Manousakis; a.g.e., s. 124-125.
134 Michael Llewellyn Smith. a.g.e., s. 343.
135 “Altılar Mahkemesi” ve savunmalar için bkz. Gregor Manousakis; a.g.e., s. 126-127.
136 Murat Hatipoğlu; a.g.e., s. 139-141.
137 Türk İstiklal Harbi, C. II, Batı Cephesi, Ks. 6, Kit. 3, Takip Harekatı; Genelkurmay Başkanlığı, Ankara, 1969, s. 5.
138 David Wander; a.g.e, s. 290-293.
139 Selahattin Tansel; Mondros’tan Mudanya’ya kadar C. IV, Ankara, 1978, s. 191-192.
140 Takip Harekatı; s. 40-41.
141 Ergün Aybars; a.g.e., s. 342-344.
142 Şevket Süreyya Aydemir; a.g.e., s. 578.
143 David Wander; a.g.e., s. 280-281.
144 Takip Harekatı; s. 40-48.
145 Takip Harekatı; s. 48-50., Selahattin Tansel; a.g.e., s. 203-204.
146 ErgünAybars; a.g.e., 345.
147 Bilâl N. Şimşir: İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e 1921-1922, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1982, İkinci Basım, 1989, s. 396-400.
148 Utkan Kocatürk; a.g.e., s. 332.
149 Bilâl N. Şimşir; a.g.e., s. 396-400.
150 Bilâl N. Şimşir; a.g.e., s. 396-400.
151 Murat Hatipoğlu; a.g.e., s. 141.

 

 

 
Sakarya'nın kurtuluşu ile ilgili şiir
 
 
Anteplice Dil Dersleri
 
=> Fıkralar

=> Anteplice Sözlük

=> Anteplice Beddualar

=> Anteplice Atasözleri Deyimler

=> Antep Tekerlemeleri

=> Gaziantep Manileri

=> Antepoloji Bölümü

=> Antepliyik Demek için

=> Gaziantep Ninnileri
 
 

=> Anteplice Karikatür

=> Anteplice vido

=> Anteplice Dualar

=> Örnek konuşma

=> Anteplice Yeminler

=> Şiirler

=> Gaziantep ağzından derlemeler

=> Gaziantep'li olmak

=> ALLEBENDEN ANILAR
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol