Bir zamanlar Tuna boyunda sürüsünü yayan bir çoban,başkalarının tarlasına kaçan mor koçu çevirmek ister.Tarla ırmağa çok yakınıdır.Seslenir,çağırır,koçu döndüremez.Kırlarda kendi bıçağı ile nakışladığı .özenle işlediği hiç elinden bırakmadığı bir değneği vardır.Kızgınlıkla onu koça fırlatır.Hayvan döner ama değnekte Tuna 'ya düşer,düşer düşmez de yitip gider.Çok üzülen çoban arar tarar bir türlü değneğini bulamaz.
Aradan yıllar geçer.Göçmen olarak Türkiye'ye gelen çoban ,bir gün Kaynarca'dan geçerken Kaynarca Deresi'nin gözesine yakın kahve kapısında asılı bir değnek görür.Gözlerine inanamaz.Yaklaşır evire çevire bakar.Değnek yıllar önce Tuna'da yiten değneğidir.Merakla kendisini izleyenlere bunu söylerse de kimseyi inandıramaz."Biz onu suyun gözesinde bulduk,nasıl olur?" derler.Çoban da değneğin bir ucundaki burgulu boşluğa ağasından aldığı hakları altına çevirerek yerleştirdiğini söyler.Burgulu yeri açar ve altınlarına kavuşur.
Böylece yöre insanı ,doğası,yaşamıyla göçtüğü yerlerle bağlantı kurmakta Kaynarca Deresi'ne "Tuna Kızı" gözüyle bakmaktadır.
|