Gaziantep Evliyaları ve Türbeleri
ŞÂH VELÎ AYINTABÎ

 
Gaziantep velîlerinden. İsmi Velî, nisbesi Askerî’dir. Babasının adı Mehmed’dir. Gaziantep’in Oğuzeli ilçesine bağlı Ağaçhöyük köyünde doğdu. Doğum târihi belli değildir. Tahsil çağına geldiğinde zamânın âlimlerinden ilim öğrendikten sonra 1549 (H.956) senesinde Halvetî şeyhi Yâkûb Efendinin sohbetlerine katıldı ve talebesi oldu. Kısa zamanda tasavvufun yüksek derecelerine kavuşan Şâh Velî, hocasından icâzet, diploma aldıktan sonra insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmaya çalıştı. Bu arada çeşitli eserler yazdı.

Bir gün Gaziantep’in ileri gelenlerinden biri, yardımcısı ile, yolda yürürken, câminin duvarını tâmir eden Şâh Velî ile karşılaştı. O şâhıs, Şâh Velî’ye; “Hoca ikiylen nasılsın?” diye sordu. Şâh Velî de; “Üçlen iyiyim.” karşılığını verdi. O şâhıs; ”Niye er kalkmadın?” diye sorduğunda; “Er kalktım da el aldı.” cevâbını verdi. Yine o zât; “Bir kaz yollasam yolar mısın?” diye sorunca, Şâh Velî; “O işi iyi beceririm.” dedi. Vedâlaşıp ayrıldıktan sonra o zât yardımcısına; “Biz ne konuştuk?” diye sordu. Yardımcısı cevap veremedi. Bunun üzerine o zât; “Sen ki benim yardımcımsın! Bir yaşlının anladığını niçin anlamazsın. Eğer yarına kadar anlamazsan seni yardımcılıktan azl edeceğim.” dedi. Yardımcı hemen yaşlı adamı buldu ve; “Siz ne konuştunuz? Ne olur bana söyleyin. Ne isterseniz vereceğim.” dedi. Şâh Velî ondan câminin tâmir edilmesini istedikten sonra; “O, ikiylen nasılsın, diyerek yâni ayakların tutuyor mu, kendi işini kendin yapabiliyor musun demek istedi. Bense, üçlen iyiyim, diyerek o dediklerini bastonla yapabiliyorum demek istedim. O, niye er kalkmadın, yânî, neden evlenip çocuk sâhibi olmadın, şimdi onlar bu işi sana bırakmazlardı, demek istedi. Bense, er kalktım da, el aldı, diyerek evlenip çocuklarımın kız olduklarını, evlenip gittiklerini bildirdim.” dedi. Yardımcı hemen; “Ya o, bir kaz yollasam yolar mısın, diyerek ne demek istedi. Şâh Velî; “Bana acıdı ve bana yardım etmek istedi. Bu iş için de seni gönderdi.” dedi. Yardımcı bunları öğrendikten sonra câmiyi tâmir ettirdi.

   
  Şâh Velî bâzı eserler yazmıştır. Bunlardan El-Kevâkib-ül-Mudîe fit-Tarîkat-il-Muhammediyye isimli tasavvufî eseri Ayasofya Kütüphânesi 2022 numarada kayıtlıdır. Risâlet-ül-Bedriyye fî Beyân-ı Tarîkat-il-Mardiyye isimli 1390 beyitlik manzum bir eserini 1582 senesinde yazmıştır. Diğer eserlerine kayıtlarda rastlanmamıştır.
Şâh Velî Ayıntabî’nin vefât târihi ihtilaflıdır. Bâzı kaynaklarda 1604 (H.1013), bâzılarında ise, 1591 (H.1000) senesinde vefât ettiği kayıtlıdır. Şâh Velî vefâtından sonra kendi adıyla anılan câminin bahçesine defnedildi. Kabrinin üstü açıktır. Şâhvelî Câmii, Gâziantep savunması sırasında tamâmen yıkıldı. Daha sonra torunları câmiyi ve kabrini yeniden yaptırdı.
 


   
Halk arasında ve kitaplarda Şâh Velî ile Dördüncü Murâd Han arasında geçen bâzı menkıbeler anlatılmakta ise de Dördüncü Sultan Murâd Han, Şâh Velî’nin vefâtından sonra tahta çıkmıştır. Bu sultânın III. Murad Han olması gerekir.

1) Osmanlı Müellifleri
2) Gâziantep Evliyâları; s.58
3) Gâziantep Câmileri Târihi

GÖZÜKIZIL MEMED BABA(....?/1563)
Gaziantep velilerindendir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Cıncıkçı Mağarası denilen yerde münzevi, herkesten uzak, yalnız bir hayat sürdü. Do­ğum ve vefat tarihleri belli değildir. On dokuzuncu asırda yaşamıştır. Kabri Gaziantep'tedir. Halktan biri arkadaşları ile konuşurken hacca gideceğini söyledi. Arkada­şı ise gidemeyeceğini ileri sürdü. Bunun üzerine: "Gitmezsem karım benden boş olsun" dedi. Hac zamanı bazı sebeplerden dolayı o zat yola çıkamadı. Arife gününe bir gün kala hanımı: "Aramızda artık nikâh kalmadı" diye adamı eve almadı. Ne yapacağını şaşıran adamcağız, bir dostuna danıştı. O da: "Gözükızıl Mehmed Baba'ya git. O, derdine bir çare bulur" dedi. Bunun üzerine o zat gidip halini Gözükızıl Mehmed Baba'ya anlattı. O da yüzünü kıbleye çevirip: ''Seni Şam'da bir demirciye yollayacağım. O seni Mekke'ye götürür. Ba­na orada ne hediye verirlerse onu da birlikte getir." dedi. Adam gözünü kapattı. Gözükızıl Mehmed Baba onu eliyle itti. Gözünü açtığında kendini Şam'da tarif edilen demircinin dükkânında buldu. Durumu demirciye anlattı. Demirci de: "Seni Medine'de bir fırıncıya yollayacağım. O seni Arafat'a götürür. Gö­zünü yummasını söyleyip eli ile itince, adam kendisini Medine'de buldu. Fırın­cının yardımı ile Arafat'a çıktı. Hac farizasını yerine getirdikten sonra fırıncı­nın tarifi üzerine Zemzem Kuyusu'nun yanındaki zatı buldu. Bu zat: "Gözükızıl'a söyle. Neden doğrudan doğruya göndermiyor da vasıtalı yolluyor" dedikten sonra, Gözükızıl'a verilmek üzere bir kefen ve bir kap zem­zem verdi. Hacıya: "Gözünü kapa" deyince, o zat kendini Gaziantep'te buldu. Hacı hediyele­ri Gözükızıl Mehmed Baha'ya verince: "Demek artık bize ahiret yolculuğu göründü. Kısa zaman sonra beni def­nedersiniz" dedi. Hacı eve gidince hanımı yine içeri almadı. Durumu Gözükızıl Mehmed Baba'ya anlatınca: "Kadıya git. O senin meseleni çözer" dedi. O da hanımını alıp kadıya gitti. Kadı nikâhlarının devam ettiğine dair bir karar verdi. Ertesi gün Gözükızıl Mehmed Baba'nın yanına vardıklarında vefat ettiğini gördüler ve bulunduğu yere defnettiler.

MEHMED HASİB DÜRRÎ EFENDİ (d.1848 / ö.1913)

Gaziantep velilerinden olup, 1264 (m.1848) yılında Antep’in Karacaoğlan mahallesinde dünyaya geldi. Babası, Şam ve Mısır'da ilim tahsil etmiş âlim bir zat olan Hacı Hafız Ahmed Efendi’dir. Âlim bir çevrede dünya­ya gelen Hasib Dürri Efendi, kısa zamanda gerekli ilimleri tahsil etli. Şuaybzâde Ali Akif Efendi'nin feyizli sohbetlerine katılarak ona talebe oldu. Ali Efendi'nin tarikat silsilesi Abdullah Dehlevî Hazretleri'ne ulaşır. Hasib Dürrî Efendi'nin ikisi matbu olmak üzere üç eseri vardır. Bunlar­dan Tecvîd-i Dürri matbu değildir. Bu eser, akıcı bir dille tecvid kaidelerini anlatmaktadır. Hasîb Dürrî Efendi, hayatının sonlarına doğru yakalandığı kemik vere­minden kurtulamayarak 1332 (m.1913) yılında vefat etti. Kabri Gazian­tep'tedir. Şiir kabiliyeti yüksek olan Hasîb Dürri Efendi'nin şiirleri daha çok dev­rin hakanı Sultan Abdülhamid'e övgü halindedir.
 
MUHAMMED SAMİ (SAM ŞEYHİ) (1447-1527)
 
Gaziantep'te yetişen velilerdendir. Adı Muhammed Muhyiddin, babası­nın adı ise Abdurrahman'dır. Gaziantep'e bağlı Sam köyünde 851 (m.1447) yılında doğdu. Zamanın âlimlerinden ve ariflerinden ilim ve feyiz alıp yetişti. Sam Şeyhi veya Müderris Mehmed Efendi diye meşhurdur. Uzun yıllar, Sam köyünde ilim ve irşad hizmetlerinde bulundu. Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferine giderken, Gaziantep'ten geçti. Bölgede meş­hur olan Şeyh Muhammed Sami Hazretleri'nin ziyaretlerinde bulundu. Onun büyük Allah dostu olduğunu derhal anladı. Bu seferde zafer müyesser olup olmayacağını sordu. Muhammed Samî Efendi, Padişahı zaferle müjdeledi. Yavuz Sultan Selim, sefere birlikte çıkmak istediğini söyleyince: "Siz gi­diniz, biz geliriz" dedi. Savaşın en şiddetli zamanında birçok bağ bıçakları ve asma çubuklarının havada uçtuğu, karşı taraf askerlerine kayıplar verdiği gö­rüldü. Yavuz Sultan Selim, Muhammed Samî Efendi Hazretleri'ne, bir arzusu olup olmadığını sordu. O da "Sağlığınızı dileriz" dediyse de sultanın ısrarı üze­rine Sam köyünün aşarını istedi. Sultan Sam'ı Şam anladı ve: "Şam uzak bir şehirdir, Halep'i vereyim" dedi. Padişah'ın yanındakiler yanlışlığı düzeltince, Sultan Sam köyünün aşarını Muhammed Samî Efendi'ye vererek, bu konuda bir de ferman yayınladı. Bu ferman Kanuni zamanında ye­nilenmiştir. Muhammed Sami Efendi Hazretleri 934 (m.1527) yılında vefat etti. Kabri, Sam köyünde olup, soyu hâlâ devam etmektedir.

Şâh-ı Velî Ayıntâbî(......?/ 1691)

Halvetiyye tarikatı şeyhlerinden faziletli bir zattır. Hicri 1000 yılına ya­kın bir tarihte memleketinde vefat etti. "Gunyetü's-Sâlikîn" adında Arapça ve tafsilatlı "Vird-i Settâr" şerhi bulunmaktadır. Bu eserin bir nüshası, Üsküdar'da Seyyid Nasûhî Dergâhı Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. İkisi bir arada olmak üzere "el-Kevâkibü'l-Muzîe fi't-Tarîkati'l-Muhammediyye'' ve "Risâletü'l-Bedriyye fî Beyân-ı Tarikâti'l-Marziyye" adlı manzum eserleri vardır.
 
ŞUAYBZÂDE ALİ ÂKİF EFENDİ (1822/1905)

Antep evliyâsından. 1822 yılında Antep'te doğdu. İsmi halk arasında Ali Baba veya Ali Âkif Efendi hazretleri diye anılır. Babası Şuaybzâde Hacı Emin Efendi, dedesi ise Muhammed Efendidir. Ali Âkif Efendi ilim tahsiline Şeyh Câmii medresesinde başladı. 1850'li yıllarda Kilisli Baytazzâde Abdullah Efendinin talebesi oldu, otuz yıl sohbetleriyle bereketlendi. Hocasının vefâtından sonra uzun müddet halka İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı. 1905 yılında vefât etti. Türbesi, Gaziantep'in Şehreküstü mahallesinde olup ziyâret edilmektedir.
 
Abdülhamid Efendi (Karamollazâde) Hazretleri (d.? / ö.1861)

Bu zat, Nakşibendî şeyhlerindendir. Aslen Anteplidir. Memleketinde ilim öğrenmek ve halkı irşad etmekle ömrünü geçirmiş, 1861 de vefat etmiş, Kurban Baba eteğindeki dağa defnedilmiştir. Eserleri:

1- Tahtâvî Haşiyesi Tercümesi’dir. Bu eser yedi cilt halinde basılmıştır. Faraizle ilgili olan sekizinci cildi basılmamıştır.

2- Âdâbü'z-Zâkirîn ve Necâtü's-Sâlikîn. Bu eser, zikrini edeplerine ve dervişlerin görevlerine dair tasavvufla ilgilidir.
 
 
Aydî Baba Hazretleri (d.1812 / ö.?)

Gaziantep velilerinden olan bu zatın adı Mehmed olup, babasının adı Mehmed Nâmi Efendi'dir. Babası da âlim bir zat idi. Aydî Baba, 1227 (m.1812) yılında Gaziantep'te doğdu. İlk tahsiline burada başladı. Daha sonra Halep-Kayseri ve İstanbul'a gitti. İlim tahsilinin sonunda Kayseri Medresesi'nde bir süre müderrislik yaptı. Tekrar İstanbul'a gitti ve Kuşadalı İbrahim Efendi'ye intisap etti. Halvetî tarikatından hilafet aldı. Bu seyahate çıkarken dükkânını satıp işini dağıtmıştı. Sonradan geçim sıkıntısına düştüyse de kendisi bunu sabırla karşıladı. Kendi­siyle birlikte İstanbul'a gelip halinden şikâyet eden arkadaşını da memnun edip oradan ayrıldı. Hilafet aldıktan sonra Antep'e dönen Aydî Baba, İki Şerefeli Camii'de imamlık yaptı. Evini de dergâh haline getirip insanları ikaz ve irşad etmeye ça­lıştı. Bir süre sonra Allah aşkıyla yanmaya başlayan Aydî Baba talebelerine: "Biz şeyhlik yapıyorduk ama talebe bile olamamışız. Ben size mürşid olmaya layık değilim. Eğer halktan uzak olmazsak, Allahü Teala'ya yakın ola­mayız" diyerek şeyhliği ve imamlığı bıraktı. Aydî Baba, Allah aşkı ile Yunus Emre gibi şiirler söylemiştir. Gece söy­lediği şiirlerinde Ayânî, gündüz söylediklerine de Aydî mahlaslarını kullandı. Divan'ı, Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir.

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
Fethüllah Efendi Hazretleri (d.? / ö.1563)

Gaziantep'te yetişen velilerdendir. Aynı yerde doğdu. Doğum tarihi belli değildir. Babası Abdüllatif Efendi'dir. Hazreti Ebubekir soyundan olduğu riva­yet edilir. Hayatı hakkında geniş bilgiye rastlanamamıştır. Fethullah Efendi Hazretleri dinî ve tasavvuf ilimleri tahsilden sonra her iki yolda da icazet ve hilafet almış, her iki kanaldan ilmini yaymak için Gazi­antep'te bir cami ve bir de tekke yaptırmıştır. Dünyaya önem vermemiş, zâhidce bir hayat sürdürmüştür. Cami ve tekke inşaatını sürdürürken, bir kişinin: "Sen fakir bir kimsesin. Bu inşaatları yapmak için nereden para bulacak­sın?" demesi üzerine, önündeki taşa bakınca altın olmuş ve: "Allahü Teala'nın öyle kulları vardır ki, taşa baksa altın olur" diyerek, so­ru soran kişiye derecesini göstermiştir. İnşaat süresince kimseden para almayan Fethullah Efendi Hazretleri, her zaman elini oturduğu postakinin altına atarak istediği kadar parayı oradan almış ve sarf etmiştir. İşçilerden biri bir gün postun altından para çalmaya gitti. Postu kaldırınca çöreklenmiş bir siyah yılanın şahlanışı ile irkildi. Tekrar işinin başına döndü. Fethullah Efendi, inşaat yerine gelince o isçinin kulağına eğilerek: "Her deliğe elini sokma. Kiminden yılan, kiminden çıyan çıkar" dedi. Fethullah Efendi Hazretleri'nin bu sözü o zamandan beri meşhur deyim olarak kullanılmaktadır. Fethullah Efendi'nin vefat tarihi belli değildir. 971 (m.1563) yılında vefat ettiği sanılmaktadır.

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
 
Şeyh Saçaklı Hazretleri (d.? / ö.1732)

Gaziantep velilerindendir. Adı, Ebu Bekir olup, babasının adı Mehmed'dir. Maraş'ta doğdu. Doğum tarihi belli değildir. İlk tahsilini Maraş'ta yaptı. Daha sonra Tıbyan Tefsiri müellifi Mehmed ve Darendeli Hamza Efendiler'in derslerine devam etti. Şeyh Abdülgani Nablusî'den Hadis, Tefsir ve Tasavvuf dersleri aldı. Hem icazet, hem de hilafet alarak memleketi­ne döndü ve irşad faaliyetlerine başladı. Talebelerinden biri, derslerine Hızır Aleyhisselam’ın da katıldığını söy­lemesi üzerine, buna inanmadığını, çünkü gelse kendisinin de görmüş olacağını söyledi. Hızır Aleyhisselam’ın, Saçaklı Şeyh'in gönlünde dünya sevgisi bulun­duğu için görünmediğini söylemesi üzerine, talebe bunu aynen kendisine ak­tardı. O da kendisini tamamen ilme ve ibadete verip kısa zamanda gönlünden dünya sevgisini çıkardı. Ondan sonra kendisi de Hızır Aleyhisselam ile sık sık görüşür oldu. Bu eser Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. Başına sardığı sarığın saçaklarını sarkıttığından dolayı kendisine "Saçak­lı" diye söylenildi. Devrinde Maraş Müftülüğü teklif edilmesine rağmen bunu kabul etmedi, insanlara karışmaktan korktuğunu, vebal altında kalmaktan çe­kindiğini söyledi. Şeyh Saçaklı Ebu Bekir Hazretleri, Maraş ile Antep arasında bir yolculu­ğu sırasında 1145 (m.1732) yılında vefat etti. Her iki şehir arasında cenaze­sinin kendi şehirlerine defnedilmesi hususunda görüş ayrılığı çıktı. Mesa­fenin Antep'e yakınlığı dolayısıyla orada defnedildi. Türbesi, günümüzde evler arasında kalmıştır. İbadethanesi olarak bilinen yer, Aynî Bedreddin cad­desi, 29 numaralı evin içinde bulunmaktadır.

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.

MEMİK DEDE
Gâziantep’te yaşayan büyük velîlerden. Hayâtı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Doğum ve vefât târihleri belli değildir. Göksüncük köyünde bir âilenin yanında uzun süre kahyalık yapmıştır. Burada çift sürer, ekin eker, hayvan güder, dağdan odun kesip taşırdı. Yalan ve kötü söz söylemez, harama el uzatmazdı. Ağasından aldığı parayı hak etmek için hîlesiz çalışırdı.

Memik Dede, gereksiz yere ağaç kesmenin, adam öldürmek kadar kötü olduğunu telkin ederdi. Bu yüzden dağa oduna gittiğinde yıkılmış ölü ağaçlarla, çalı çırpı toplayıp gelirdi. Ağası bu duruma kızınca; “Kestiğim ağaç dallarının yerinden sanki insan öldürmüş gibi kan fışkırıyor.” derdi. Hayvanlara da iyi davranılması gerektiğini sık sık söylerdi. Bir gün hayvanlardan birisi geç geldi. Sebebini ineğe sorunca, inek Allahü teâlânın izniyle konuşmaya başladı. “Evin hanımı beni sağarken fazla süt almaya çalışıyor. Doymadan gelip istenilen sütü versem, yavrum aç kalıyor. Bu yüzden tam doymaya çalışıyorum.” dedi. Bunun üzerine Memik Dede durumu evin hanımına anlatarak, hayvana eziyet etmemesini tavsiye etti.

Memik Dede’nin ağası hac farîzasını yerine getirmek için Mekke’ye gitmişti. Bu sırada ağanın hanımı içli köfte yaptı ve; “Ah oğlum Memik! Ağan olsaydı da şundan yeseydi.” dedi. Memik Dede de; “İstersen biraz ver götüreyim.” dedi. Kadıncağız herhalde bir arkadaşına götürecek diye düşündü ve bir tabak doldurup verdi. Bir süre sonra ağa hacdan döndü. Âdet üzere köylüler tarafından karşılandı. Ağa hürmet gösterilmesi gereken kişinin Memik Dede olduğunu söyledi ve hacda iken getirdiği köfte tabağını çıkarıp gösterdi. Tarla sürmekten dönen Memik Dede, kerâmetinin ortaya çıktığını anlayarak oradan uzaklaştı. Yere sapladığı saban ve odunlar Allahü teâlânın izniyle yeşererek türbesinin yanındaki ağaçları meydana getirdi.

Memik Dede, ölümünden bir süre önce; “Şimdiye kadar ben size hizmet ettim, bundan sonra da siz bana hizmet edeceksiniz.” dedi. Vefât edince, saban odunundan yeşeren ağaçların yanına defnedildi. Türbe bakıcılığı babadan oğula kalmak sûretiyle, kahyalık ettiği âile tarafından yapılmaktadır.

Gâziantep bölgesinin Fransızlar tarafından işgâli sırasında Ermeniler birkaç defâ Göksüncük köyünü ve Memik Dede’nin türbesini yıkmaya geldiler. Fakat köye ve türbeye yaklaşamadan geri döndüler. Savaştan sonra Ermeniler, türbenin ve köyün etrâfında çok kalabalık bir askerin mevzilenmiş olduğunu gördüklerinden yaklaşamadıklarını söylediler.

Tekke ve zâviyelerin kaldırılması sırasında bir karakol komutanı bu türbeyi yıktırmak istedi. O anda üzerine bir fenâlık geldi ve bacakları tutmaz oldu. Köylü karakol komutanını türbenin içine götürerek altı gün orada bırakıp, baktılar. Komutan yaptığı hatâyı anlayıp, tövbe etti. Bir süre sonra iyileşti.

KAYNAKLAR

1) Gâziantep Evliyâları; s.37


KASIM AYNİ


TÜRBELER HAKKINDA BİLGİ İÇİN TIKLAYIN

Anteb'in meşhur velîlerinden. Doğum târihi bilinmemektedir. 1562 (H.970) senesinde Haleb'de vefât etti. Orada medfûndur. Îneci Kâsım denilmekle de meşhurdur. Tasavvuf yoluna girmesi şöyle olmuştur: Bir gece rüyâsında kendi evinde otururken pencereden bakmış ve Mısır'ı görmüş. Bir hurma ağacı alıp evinin bahçesine dikmiş. Bu rüyâyı gördükten bir müddet sonra hacca gitmek üzere yola çıktı. Yol arkadaşları ile birlikte Mısır'a vardılar. Bir Cumâ günü evliyânın meşhurlarından Şeyh Emîr Ahmed Hayâlî hazretlerini görüp elini öptü ve duâ istedi. O sırada gördüğü rüyâyı hatırlatarak; "O hurma bizim sırlarımızdır. Hemen icrâsı gerekir." dedi. Bunun üzerine ona talebe oldu. Sohbetlerinde bulunup feyz aldı. Tasavvufta yetişip kemâle erdi.

Kânûnî Sultan Süleymân, Emîr Ahmed Hayâlî hazretlerini İstanbul'a dâvet etmişti. Giderken Haleb'e uğradı. Haleb'de onu sevenler huzûruna koşup; "Efendim bize nasîhat etmesi, rehberlik yapması için talebelerinizden birini burada bırakma lütfunda bulunsanız, olmaz mı?" dediler. Bu arzularını kabûl edip, kendisine halîfelik verdiği Kâsım Aynî Efendiyi orada halkı irşâd ile vazifelendirdi. Haleb'de insanlara rehberlik yapmakla meşgûl oldu.

Bir defâsında biri Kasım Aynî hazretlerine gelip duâ istedi. O kimseye; "Niyetini düzelt!" dedi. Aynı kişi başka bir gün yine geldi. Ona; "Sen Basra'ya da gitsen seni bulup öldürürler." dedi. Meğer o kimse memleketin ileri gelenlerinden birinin oğluymuş ve Osmanlı Devletine ihânet etmiş. Bu sebeple cezâlandırılması gereken birisiymiş. O şahıs bir müddet sonra Bağdât'a ve oradanBasra'ya giderken Osmanlı askerlerinden biri tanıyıp yakalamış ve öldürmüştür.

KAYNAKLAR

1) Lemezât; s.180 Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4536

 
 
Anteplice Dil Dersleri
 
=> Fıkralar

=> Anteplice Sözlük

=> Anteplice Beddualar

=> Anteplice Atasözleri Deyimler

=> Antep Tekerlemeleri

=> Gaziantep Manileri

=> Antepoloji Bölümü

=> Antepliyik Demek için

=> Gaziantep Ninnileri
 
 

=> Anteplice Karikatür

=> Anteplice vido

=> Anteplice Dualar

=> Örnek konuşma

=> Anteplice Yeminler

=> Şiirler

=> Gaziantep ağzından derlemeler

=> Gaziantep'li olmak

=> ALLEBENDEN ANILAR
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol