Aksaray El Sanatları
El Sanatları

Geleneksel El Sanatları: Aksaray kültürünün bir parçası olan ve geçmişte ekonomik hayata yansıyan geleneksel el sanatlarının çoğu kaybolmuştur. Örneğin, deri işletmeciliği yüzyıllar boyunca Aksaray için önemli bir gelir kaynağı olmuştur. Aksaray'daki önemli birkaç köprüden birinin adının "Debbağlar Köprüsü" yani "dericiler köprüsü" olması dericiliğin uzun yıllar Aksaray'da var olduğunu gösterir.

Bununla birlikte yüzlerce yıldır sürdürülen kimi el sanatları, günümüzde de halen varlığını korumaktadır.
 

Halıcılık: Çatal Höyük'te ortaya çıkarılan duvar resimlerinde; av, ölü törenleri yanında geometrik dokuma kumaş motiflerine rastlanmıştır.

Doğal ihtiyaçlardan doğan dokumacılık, çok eski çağlardan beri Aksaray'da sürdürülen bir uğraştır. Aksaray Acemhöyük (Sarıkaya Sarayı’nda) de yapılan kazılarda taban üzerinde küçük parçalar halinde ele geçen beyaz renkli keten bezin bir yüzüne altın iplikle koyu ve açık mavi fayans boncuklar işlenmiştir. Bez yangının etkisiyle bir curuf görünümünü almasına karşın M.Ö 1800’lü yıllarda Aksaray’daki dokumacılığı göstermesi açısından son derece önemli bir buluntudur.

Geleneksel Türk el sanatları içerisinde halı dokumacılığının ayrı bir yeri vardır. Orta Asya’da başlamış Türk-halı dostluğunun bugün Anadolu’da halen devam ettirildiği pek çok noktadan birisi de Aksaray yöresidir. Aksaray, Selçuklu devrinden beri ünlü bir halı merkezidir. Bu gelenek Osmanlılar devrinde de sürmüştür.

Geleneksel Aksaray halı tarihi gelişimine ışık tutan müzemizde dört halı vardır. Bunlardan birisi 17. yüzyılda dokunmuştur. İkincisi 18. yüzyıldan kalmadır. Üçüncüsü Aksaray yöresinin "Yatak Halıları”nı andıran modeldir ve yine 18. yüzyılda dokumuştur. Aksaray geleneklerini taşıyan dördüncü halı ise 19. yüzyıl eseri olarak tarihlendirilmiştir.

Günümüz halıları adını verdiğimiz 1950 yıllarından beri devam eden Aksaray yöresi halıları ilimize bağlı "Ova Köyleri" (Armutlu, Yenikent, Eskil, Eşmekaya, Kutlu Köyü, Sultanhanı, Yeşilova) "Bayıraltı Köyleri" (Altınkaya, Ulukışla, Yeşiltepe) "Hasandağı Köyleri" Elmacık, Koçpınar, incesu, Karataş, Gözlükuyu, Taşpınar Kasabalarında dokunmaktadır. Dokunan bu halıların hammaddesi yündür. Taşpınar halılarının atkı, çözgü ve düğüm iplerinin yün olması geleneği günümüze kadar titizlikle korunmuştur. Yün ipler doğal kök boyalarla, yenilerde de kısmen sentetik boyalarla boyanmaktadır.

Aksaray yöresi halılarında günümüze kadar gelen en eski nakış "Üç Göbekli Halı" bezemesidir. Günümüz Taşpınar halısı desenleri özgün bir karaktere sahiptir. Desenlerin büyük bir bölümünün nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir. Aksaray halıları "Taş¬pınar Halısı" ismiyle tanınmaktadır. Halılarımızda kaliteyi belirleyen bir öğe de düğüm sayılarıdır. Eski Taşpınar’larda 1OX1O cm2'lik alanda 40X45 düğüm vardır. Günümüzde elle eğrilmiş iple dokunan bir halıda 1OX1O cm2’de 30X35 düğüm görülmektedir.

Halılarımızda ana renkler koyu kırmızı ve koyu mavi (lacivert)'dir. Bu renkler dışında yerel deyişle kırbız (al), yavşan yeşili (kına rengi), tetir (tarçın rengi), pisi tüyü (gri mavi), erikipi (krem) ve siyah da ana renk olarak kullanılır.

Taşpınar halıları taban, kelle, çift somya, minder, namazlık, yastık, heybe ve eğerlik örtüsü adı verilen çeşitlerde dokunmuştur.

Yörede bordürlere "ayak", dikdörtgen çerçeveye "sandık", sütunceye "sallama", köşe bağlantılarına "tug", üçgen köşelerdeki dar sulara "sızı" kompozisyonun merkezine yerleştirilen madalyona "göbek" adı verilir.

Bir yüzey süslemesi olan halıda Taşpınar desenleri, motif/eri ve renkleri derinlik hissi uyandırarak sonsuzluk çağrısı yapar. Bu özelliğiyle engin Türk halı sanatından kopmadığını gösterir.

Geleneksel el sanatlarından bahsederken Aksarayımız'da da bir zamanlar meşhur olup da şimdilerde kaybolmaya yüz tutmuş kimi sanatlardan bahsetmek yerinde olur.
 

Tarih Çizgisinde Taşpınar Halıcığı'nın Kökeni: Taşpınar Kasabası'nın bulunduğu yörenin; ilk çağdan başlayarak bir yerleşim birimi olduğu Sardes-Ninova tarihi ticaret yolunun kalıntılarından anlaşılmaktadır. Taşpınar'ı oluşturan tepeler tamamen insan eliyle oyulmuş mağaralarla doludur. Halk, Taşpınar adının "Taş Mağara"dan bozma olduğunu söylüyorsa da, tarihi devirlerin hiçbirinde adını gösteren bir belgeye rastlanmamıştır. Taşpınar adının Yavuz Sultan Selim Devri'ndeki iskan sırasında oluştuğu düşünülmektedir.

Roma-Bizans-Selçuk paralarının bulunması bölgenin bu dönemlerde canlı bir yerleşim ve ticaret merkezi olduğuna işaret etmektedir.
 

Taşpınar ile ilgili daha sonraki somut bulgular Osmanlı yükseliş döneminin başlangıcına denk düşmektedir. Yavuz Sultan Selim 1514 İran seferinden dönerken Azerbaycan' dan Anadolu'ya göç eden bir Türk aşiretini bugünkü Taşpınar yöresine yerleştirmiştir. Azerbaycanlılar birkaç asır yaşadıktan sonra Taşpınar'ı rüzgar erozyonu, kuraklık ve kıtlık nedeniyle terk edip Karapınar'ın Hotamış Bucağı'na sığınarak burada Taşpınar Mahallesi'ni kurmuşlardır. Bu göç nedeniyle ıssız kalan yöreye Hasandağı’nın eteğinde Tokarız (Bugünkü Dikmen) Köyü'nde yaşayan günümüz Taşpınarlılar gelip yerleşmişlerdir. Bu yerleşmenin 19.y.y ortalarında olduğu bilinmektedir. Taşpınar Halıcılığı da bulunan örneklerin ışığında bu yüzyıldan itibaren başlatılmakla birlikte halının Anadolu'daki varlığı çok daha eskidir. Halı, Türklerin dünyaya bir armağanıdır. Bilinen en eski halı Türk düğümü olarak da bilinen "Gördes Düğümü" ile dokunmuş ve 1947-49 yılları arasında Altay Dağları'nda Pazırık Bölgesi'nde, arkeolog Rudenko tarafından V. Pazırık kurganında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. M.Ö. V-III. Yüzyıllara tarihlendirilen bu halı, bugün Rusya'daki Hermitage Müzesi'nde sergilenmektedir.

Halı, Anadolu'ya Selçuklu Türkleri ile gelmiştir. XIII. Yüzyılda tarihi kaynaklar, saydıkları önemli halıcılık merkezleri arasında Konya ve Aksaray'ı kaydetmektedirler. 1274 yılında ölmüş olan İbn-i Said'e atfen Ebül-Fida'nın verdiği bilgiler de “..Her memlekete ihraç edilen Türkoman Halıları orada yapılırdı.” diyerek imal merkezi olarak özellikle Aksaray'ı belirtmektedir.

İbn-i Batuta H. 732, M. 1331 yıllarında Aksaray'a uğramış ve kenti, gelişmiş, verimli ve canlı bir kent olarak anlattıktan sonra “... beldeye nispetle koyun yününden imal olunan Kraliçeler bir yerde naziri yoktur. Bunlar Şam, Mısır, Hint, Çin ve Türk Beldeleri'ne gönderilir.” diyerek Aksaray'da gördüğü halıları överek anlatmıştır.

Kılıçarslan Devri'nden itibaren Türkleşerek gelişen ticaret ve kervan yollarının kesiştiği ve hanların odaklaştığı noktada yer alan Aksaray, Konya'dan sonra Selçuklu Devletinin en önemli kentlerinden biri olmuştur.

Aksaray'ın bu parlak döneminde İbn-i Said ve İbn-i Batuta'nın 13. ve 14. Yüzyıllarda gördüğü ve kaynaklarda sözü edilen “Aksaray halıları” içinde Taşpınar halılarının payının ne olduğunu bugün için somut verilere dayanarak ortaya koyabilme olanağına sahip değiliz. Ancak Aksaray'ın pazarlama merkezi olarak yörede dokunan tüm halılara adını vermiş olabileceği düşünülmektedir.

Tarih içinde Taşpınar'ın yerini ararken Kanuni Devrine ilişkin tarihsiz “il Yazıcı Defteri”nin 571. Sayfasından 642. Sayfasına kadar olan kısmında Aksaray anlatılırken, Taşpınar adının bir köy yerleşimi birimi olarak geçtiği görülür.

Halı olarak Taşpınar adının geçtiği ilk yazılı kaynak 1869-70 tarihli II. Konya Salnamesi'dir. Salname'de Aksaray hakkında geniş bilgiler verilirken kilim ve seccadelerden söz edilerek Taşpınar'da dokunan halıların da iyi halıların başında geldiği kaydedilir.

Günümüz Taşpınar Halılarının değerlendirmesini yapabilmek için bugünkü örneklerden giderek geçmişle bağlarını kurmak istediğimizde Eskil Ulu Camisi'nde bulunan 19.yy sonu olarak tarihlendirilmiş bir namazlığı en eski ve tek örnek olarak gösterebilmekte idik. Ancak 1986'da yapılan araştırmalarda bu halı bulunamamıştır. 1983 yılında camiden çalındığı söylenen 3 halıdan biri olma olasılığı vardır.

Anadolu’da halıcılık köklü geçmişin ilmek ilmek dokunduğu, atılan her düğümde günümüze geleneklerin taşındığı özgün bir el sanatıdır. Çözgü denilen birbirine koşut dikey gergin ipliklerle doldurulmuş tezgah denilen araçlarda düğüm bağlamak ve bunları sıkıştırmak için aralarından atkı adı verilen ipliğin geçirilmesi ile yapılan yüzü havlı ve çeşitli motiflerle bezeli dokuma demek olan halının Türk tarihi içinde yerini alması pek erken (M.Ö. V-III.yy) dönemlerine dayanır. Orta Asya’da başlamış bu Türk-halı dostluğunun bugün Anadolu’da hala devam ettirildiği pek çok noktadan biri de Aksaray yöresindeki Taşpınar kasabasıdır.

Taşpınar halılarının günümüze değin titizlikle koruduğu özelliklerden bir tanesi atkı, çözgü ve düğüm iplerinin tamamen yün olmasıdır. "Yoz" denilen Karaman cinsi kısır koyundan elde edilen yünün özel bir yeri vardır. Bu halılarda atkı ipliğinin geçirilişi dokuma kalitesini etkilenmesi bakımından ayrıca önem taşır. Alt atkı ipleri düzgün ve gergin olarak, üst atkı ise ön çözgü arkaya arka çözgü öne geçmek suretiyle çaprazlık oluşturarak ve dökümlü bir biçimde yerleştirilir. Böylece dokuma kalitesi yükseltilmiş olur. Kaliteyi belirleyen diğer bir öğe de düğüm sayılarıdır. Eski Taşpınarlar da 10x10 cm2lik alanda 40x45 düğüm vardır. Günümüzde iyi cins sayılan elde eğrilmiş iple dokunan bir halıda 10x10 cm2 de 30x35, satılmak için dokunan normal bir halı üzerindeki 10x10 cm2'lik alanda ise ancak 30x30 düğüm görülebilmektedir.

Bugün Taşpınar halılarında kalite belirlenmesi tezgaha gerilen ip sayısına göre hesaplanmaktadır. 6 m2 lik alanda ise ancak 30x30 düğüm görülebilmektedir.

Bugün Taşpınar halılarında kalite belirlenmesi tezgaha gerilen ip sayısına göre hesaplanmaktadır. 6 m2lik bir halıda 13 veya 15 çile ip (15x40=600) 8-9 m2'lik bir halıda 18-20 çile ip (20x40=800) gerilir. Türk Standartları Enstitüsü'nün raporlarında Taşpınar Halıları ince sınıf halılar olarak nitelendirilmiştir. İplerin renklendirilmesinde doğal boyanın yeri giderek azalmaktadır. Taşpınar halılarına karakteristiğini veren renklerin elde edilmesinde kök boya ve cehri gibi boyacılık tarihinde çok önemli yeri olan bitkiler eski halılar üzerinde kullanılmıştır. Taşpınarı’da ana renklerin koyu kırmızı ve koyu mavi olması bir geleneğe bağlılığı gösterdiği kadar, halıda bir çerçeve oluşturan bordürlerle ana motif olan madalyon düzeni arasında gözü dinlendiren boşlukların ağırbaşlı, dekoratif bir etki yapmasını da sağlar. Ara renkler ise yerel değişle kırbız(al), yavşan şeyili (kına rengi), tetir(tarçın rengi), pisi tüyü (gri mavi), erikipi rengi (krem beyaz) ve siyahtır.

Taşpınar halıları taban, kelle, çift somya, minder, namazlağı, yastık, heybe ve eğerlik örtüsü adı verilen çeşitlerde dokunmuştur. Son yıllarda en çok yastık ve yan halısı denilen “çifthalı” dokunmaktadır. Taşpınar dokuyucuları örneklik denilen 4/1 oranında dokunmuş desenleri kapsayan modellik halılardan yararlanırlar.

Taşpınar halılarının tüm çeşitleri geometrik düzende yerleştirilmiş bitkisel kökenli motiflerle bezelidir. Eski Taşpınar motiflerinde baroklaşmış natüralist bir üslup varken günümüz, de desenler giderek primitif bir görünüm almaktadır. Figüre, kuvvetle üsluplaştırılmış olmasına karşın, pek az yer verilmiştir. Örneğin boynuzlu ayak, boynuzlu sandık komposizyonlarını oluşturan ana motif, geyik boynuzlarının derin tırtıllı yapraklara dönüştürülmüş şeklidir. Zeminin ana motifi olan madalyonların salbeklere benzeyen bölümlerinin kanatlarını açmış kartal figürü olduğunda tüm dokuyucular birleşmektedir. Taşpınar halılarında yüzey, bordür zemin ve köşelerden oluşan bir şemaya göre doldurulur. Halının çeşidi değişse de desenlerin yerleştiriliş düzenleri değiştirilemez.
http://www.aksaraykulturturizm.gov.tr/belge/1-59464/el-sanatlari.html

 

AKSARAY DA ÇİNİCİLİK

 

 

 

Çini neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan seramik sanatının alt koludur ve tamamen ilkel (elle) yöntemlerle imal edilir.Tarihi gelişimi içerisinde çok çeşitli tekniklerle (minai,slip v.b) çini imal edilmiş olup bugün en yaygın kullanılan sır altı tekniğidir.

 

 

 


Kendi içerisinde transparan,mat,renkli,krakle v.b. artistik çeşitleri bulunan sır altı tekniğinin uygulanması son derece zahmetli bir o kadar da zevklidir.

 

 

 

Bu tekniği kısaca astarlanmış ve birinci pişirimi yapılmış form üzerine,desenin aktarılması,kontur çizimi,boyama,sırlama,rötuşlama, ve fırınlama şeklinde açıklayabiliriz.

 

 

 


Türkler çini imalatını Çinlilerden öğrenmiş olup özellikle Uygurlardan bugüne değin oldukça başarılı ürünler vermiş çok özgün üslup ve teknikler geliştirmişlerdir.

 

 

 


İslamiyet’in kabulü ile birlikte Türk-İslam kültürü kaostan-düzene felsefesiyle çiniye yansımış özellikle Anadolu Selçuklu devrinde bu felsefeyle geometrik üslup’un en muazzam örnekleri çok başarılı şekilde uygulanmıştır.

 

 

 


Osmanlı Devleti döneminde,saray atölyeleri kurulmuş,nakkaşlar sarayın himayesinde,doğrudan saraya bağlı ve sadece sanatsal kaygı ile çalışmış,buradan bugün bütün dünyayı hayran bırakan,dünyanın en seçkin müze ve koleksiyonlarına giren Osmanlı Çini sanatını,teknik,estetik,üslup,renk ve kalite bakımından zirveye çıkarmıştır.Başkent başta olmak üzere imparatorluğun sınırları içerisinde dini ve özel mimaride çok yaygın kullanım alanı bulmuştur.Geometrik üsluptan ziyade natüralist ve soyut üslupların kullanıldığı 16,yy Osmanlı çinileri dünyada eşsizdir.

 

 

 


Osmanlı’nın gerileme devrinden,Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar savaşlar,siyasi ve ekonomik sorunlar nedeniyle saray atölyeleri destekleyemez olmuş bu da nakkaşları geçim kaygısına itmiş,dolayısıyla,kalite ve estetik açıdan gerileme başlamış,özellikle 1.Dünya Savaşı ve sonrasında bir-iki istisna atölye haricinde çini üretimi tamamen durmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülke genelinde ekonomik sorunların bertaraf edilebilmesi için yeniden atölyeler kurulmaya başlanmış dünyadaki teknolojik ve serbest ekonomik gelişmelerle çok geniş pazarlara ulaşılmış ve bu da çini imalatında ivme kazandırmıştır.İmalat ve kalite bakımından günümüz Kütahya’sı dünyanın çini başkenti olarak kendini kanıtlamış ve kabul ettirmiştir. Çin’de dahil olmak üzere,bütün dünyaya dini ve sivil mimari yapıların iç ve dış cephe kaplamalarında;vazo,tabak,sürahi,fincan,takımlar,sofra takımları vb. kullanım eşyaları,tamamen sanatsal kaygı ile üretilen sanat eserleri şeklinde ihraç edilir duruma gelmiştir.

 

 

 

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Çini İşlemeciliği bölümünden mezun olan genç nakkaşlar eşliğinde Halk Eğitim merkezleri başta olmak üzere,Türkiye’nin bir çok il ve ilçe merkezinde kurslar açılmış, ülke genelinde çini imalatı yaygınlık kazanmıştır.

 

 

 

 

 

Güzelyurt çini atölyesi,eğitim ve çalışma şansı olmayan, işsiz insanlara yenilik ve istihdam amacı ile 01.01.2007 tarihinde kurulmuş, bir yıllık aralıksız çalışma sonucunda mezun olan kursiyerlerimiz kendi atölyelerini kurma seviyesine gelmiştir ve bu amaçla çalışmalarını sürdürmektedirler. Güzelyurt’ da Çinicilik kursunda ve bu kurstan yetişenlerin açtıkları özel iş yerlerinde çini imalathaneleri ve satış reyonları bulunmaktadır.


GELENEKSEL FOKLORİK BEZ BEBEK

 

 

Kullanılan Malzemeler:

- Yarım metre penye

- Yarım metre tel

- Yarım metre siyah kadife

- 200 gram elyaf

- 25 cm. ipek gömleklik kumaş

- 25 cm çiçekli şalvarlık pazen

-Yemeni, sutaşı, güpür, nazar boncuğu, süslemek ve işlemek için simli ip, lastik, saçı için bir parça siyah ip, beline bir parça eski kilim desenli kumaştan şal ve dizlik, fes ve çarığı için karton ve fes ve çarığı için koyu renkli sade kumaş.

 

Yapılış : Ten rengi penye kumaşımızla başı, beden ve ayakları bir parça kumaştan parçalamadan hepsini bir dikiyoruz aynı kumaştan bacak ölçülerinden kol dikip hepsinin içine elyafla doldurup tel geçirdikten sonra başını dikiyoruz dana sonra kollarını dikip bedene omuz hizasına dikiyoruz. Bebeğimizin iskeletini hazırladıktan sonra ipek gömleklik kumaşımızdan üzerine göre gömlek diktikten sonra üzerine çiçekli şalvarlık pazenden gayet bol bir şekilde pijama dikiyoruz, pijamanın beline ve paçalarına lastik geçirip büzüyoruz daha sonra üzerine siyah kadifeden üç etek kollu dikiyoruz, yalnız kadifeyi bebeğin üzerine göre diktikten sonra kadifeyi simli iple eski bir motifle işle daha sonra üç eteğin çevresini sutaşı dikerek süsle, eski kilim desenli bir kumaşla beline şal ve önüne dizlik yapın, daha sonra siyah bir parça ipimizden ilimizde saç örüp bebeğimizin başına dikiyoruz, uzun saçlarımızı birer belik örüp aralarına nazar boncuğu ile çatıp ördüğümüz saçlarımızı birleştiriyoruz, bir parça kartondan fes ve çarık kesip üzerini sade koyu renkli kumaşla dikiyoruz, ayağına çarığı giydirip yapıştırıyoruz fesi başına yapıştırdıktan sonra başına etrafını güpürle diktiğimiz yemeniyi bağlayıp bebeğimizi bitiriyoruz.

KOŞUMCULUK

 

İlimizde şu an iki temsilcisi kalmış bulunan (Ali TOKYAY ve Ömer ŞEN) el sanatlarından birisi de otomobil çağı öncesinin en popüler el sanatı olan koşumculuktur.

 

Taşımacılık için tamamen at arabalarının kulla­nıldığı zamanlarda hayvanları arabaya bağlamak (koşmak) için koşum takımları yapılıyordu. Ko­şumlar sadece bir ihtiyacı karşılayan eşya olmak­tan öte zarif birer el sanatı ürünüydüler.

 

 

 

Koşum takımı şu parçalardan oluşuyordu: Atla­rın başına takılan “başlık”, boynuna takılan ve esas yükü kavrayan "hamut", sırtı birkaç yerden saran "paldum", atın sırtının tam ortasını bir mik­tar örten "belleme", ağza takılan ve bir ucu da sü­rücünün elinde olan "gem-dizgin-terbiye", ayrıca hamuttan arabaya uzanan, arabayı çeken "yan kayışı". Koşum takımında ağırlıklı olarak manda (ca­mız) derisi, dikiş için yine deriden yapılan parça­lar kullanılır, takımın kimi yerlerine metal parça­lar yerleştirilir. Koşum takımını süslemek için de gök(mavi) ve kırmızı boncuklar kullanılıyor. Bon­cuklar büyüklüğüne göre at boncuğu,dana bon­cuğu, kuzu boneuğu şeklinde isimlendiriliyor. Boncuk aralarına "gongurdak" denen küçük ziller de yerleştirilebiliyor.

 

 

 

Ali Ustanın dükkanında koşum takımları yanı sıra atları ve diğer büyükbaş hayvanları bağlamak için "yular" lar da yapılıyor. Köpekler için kayış veya hıltar da bulunuyor.

 

 

 

Ali Usta, dükkanın takımlarla dolu olduğunu ve bunların daha çok köylüler tarafından satın alındığını, bu mesleğin gitgide kaybolacağını söy­lüyor.

 

 

 

Geleneksel el sanatlarımızdan belki de en yay­gını kadınlarımızın el sanatlarıdır. Dikiş-nakış, ka­naviçe, iğne oyası yapma, çorap ve patik örme fa­aliyetleri, hemen her kadınımızın yaptığı işlerden­dir. Kadınlarımız evlerde, sohbetlerde, komşu gezmelerinde bu el işlerini hiç yanlarından ayır­mazlar. Maharetli elleriyle çabuk çabuk işlerini yaparlarken bir yandan da oradaki sohbete katılır­lardı.

 

 

 

Bu el sanatlarıyla ilgili zaman zaman Halk Eği­tim Müdürlüğü açtığı kurslarla kadınlarımızı bi­linçlendirmektedir.

 

 

 

Sözün burasında ilimize bağlı Gülağaç Kayma­kamlığı Halk Eğitim Müdürlüğünün bir deneme halinde Demirci Kasabası'nda açtığı “sepet Örme" kursundan bahsetmek gerekir. Kamıştan sepet ör­me işi, yöremizde belki de yaygınlaşarak hem el sanatı hem de gelir getiren bir iş kolu olacak gibi görünmektedir.
http://www.aksaray.gov.tr/default_B0.aspx?content=1225

Anteplice Dil Dersleri
 
=> Fıkralar

=> Anteplice Sözlük

=> Anteplice Beddualar

=> Anteplice Atasözleri Deyimler

=> Antep Tekerlemeleri

=> Gaziantep Manileri

=> Antepoloji Bölümü

=> Antepliyik Demek için

=> Gaziantep Ninnileri
 
 

=> Anteplice Karikatür

=> Anteplice vido

=> Anteplice Dualar

=> Örnek konuşma

=> Anteplice Yeminler

=> Şiirler

=> Gaziantep ağzından derlemeler

=> Gaziantep'li olmak

=> ALLEBENDEN ANILAR
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol