AKSARAY EFSANELERİ
HASAN Dağına adını veren Hasan Dede
Hasan Dağı’na adını veren Hasan Dede eski zamanlarda bu dağ üzerinde yaşamış ve çevrede saygınlık kazanmış bir kişi olarak biliniyor. Bazıları Hasan Dede’nin Danişmentoğullarının komutanlarından biri olduğunu ve Haçlı seferleri sırasında II. Kılıçarslan ile birlikte çeşitli savaşlara katıldığını belirtiyorlar. Bazıları ise Hasan Dede’yi bir evliya olarak görüyorlar.
Bölgede Hasan Dede ile ilgili olarak anlatılan bir de efsane var. Bu efsaneye göre Hasan Dede, dağın üzerinde tek başına yaşayan bilge bir kişidir. Aksaray’dan Ali Baba adlı bir derviş ile yakın arkadaşlığı vardır. Ali Baba Aksaray’da bir hamamda çalışmaktadır. Bir gün Ali Baba Hasan Dede’yi ziyarete gider. Mendilinin içinde bir avuç kor vardır. Sohbetleri süresince kor için için yanar ancak mendile bir şey olmaz. Aradan zaman geçer bu sefer Hasan Dede, Ali Baba’yı ziyaret etmek üzere Aksaray’a gider. Mendilinin içinde Hasan Dağı’ndan aldığı bir avuç kar vardır. Ali Baba ile hamamda uzun uzun konuşurlar bu süre içinde mendildeki kar hiç erimeden öylece kalır. Bir ara Hasan Dede’nin gözü hamamdan çıkan kadınlara takılır. O andan itibaren mendildeki kar erimeye başlar. Bunun üzerine Ali Baba Hasan Dede’ye bakar ve şöyle der;
“Hasan Dede, dağ başında ermişlik hüner değildir.
Asıl hüner güzel kadınlar arasında ermiş kalabilmektir.”
Ali Baba’nın bu sözleri sonradan yörede halk arasında bir özdeyiş gibi uygun durumlarda kullanılır. Hasan Dede ölümünden sonra mezarının bu dağın zirvesine yapılmasını vasiyet eder. Ölümünden sonra vasiyeti üzerine mezarı dağın zirvesine yapılır. Bu dağ o günden itibaren Hasan Dağı adı ile anılmaya başlar. Bugün Hasan Dağı’nın zirvesine çıkanlar, zirvedeki krater çukurunun batı sırtı üzerinde Hasan Dede’nin taşlarla çevrilmiş mezarını görebilirler. Bu mezarın yanında birkaç mezar daha vardır. Ancak diğer mezarların kimlere ait olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
AKSARAY ADI NEREDEN GELMiŞTiR?
Tarihte kurulan her köyün, her şehrin adının ister gerçek olsun, ister rivayet, isterse efsane bir hikayesi vardır. Aksaray'ın da adı hakkında bir çok rivayet, bir çok efsane anlatılır. Aksaray’ın adının ilk olarak I. Hattuşili ye ait eski Hitit metinlerinde geçen “Nenessa (Nenossos) olduğu sanılmaktadır.M.Ö. 718 yılında Yeni Asur kralı II.Sargon vergi vermeyi durduran ve Muşkili Mita (Frig kralı Midas) ile Kargamış Kralı Pisiris ile işbirliğine giren Şinukhtulu Kiaki’ye karşı Tabal seferi başlatmıştır. Aksaray İli yakınlarında olduğu düşünülen bu kentin adı, eski Asur metinlerinde Şinakhatum olarak geçmektedir.Sefer sonucunda Kiakki’nin egemenliği sona ermiş. Şinukhtu kenti Atunalı Kurti’nin yönetimine bırakılmıştır. Aksaray Merkezinde bulunan Hitit hiyeroğlifli stelde adeta Aksaray’ın Geç Hitit dönemindeki Şinukhtu kenti olduğuna desteklemektedir
Persler bölgeyi işgal ettiklerinde “Güzel atlar ülkesi” manasına gelen “CAPPADOCIA” adını bu bölgeye vermişlerdir. “Garsaura” olarak bilinen Aksaray’a M.Ö. 42’de son Kapadokya Kralı Archelaos kendi adına atfen “Kolonea-Archelais” adını vermiştir. Orta Çağlarda, Bizans Döneminde bu adın “Taxara” şeklinde değiştiği izlenir. En eski Selçuknamelerde “Aksera, Aksara” sözcükleri kentin adı olarak kullanılmıştır. Aksaray’da büyük evliyalar yetişmesinden dolayı bir adı da “Dar-i Süleha” dır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu kenti, “Piga Helena” olarak nitelemiştir.
“Aksaray” adına dair rivayetler şöyledir;
Dar-üs-Zafer
Haçlı seferleri sırasında II. Kılıçarslan başkent Konya dışında askeri bir üs kurmayı düşünür. Bunun için de günümüzdeki Aksaray'ı seçer. Şehri sağlam surlarla, medrese, cami, hastane, bedesten vb. kamu yapılarıyla süsler. Her zafer dönüşünde Aksaray'a uğrar, şenlikleri burada başlatır. Şehire de”Zafer Yurdu” manasında “DAR - ÜS – ZAFER” adını verir.
Dar-üs-Süleha
Kılıçarslan burayı o kadar çok sevmektedir ki, kötü niyetli kişilerin bu kente giremeyeceğine dair bir ferman Çıkartır. Suç işleyenin hemen başı vurulacaktır. Evliya Çelebilnin anlattığına göre bu amaçla sarayın giriş kapısının iki yanına tunçtan iki aslan heykeli yaptırır. Bunlar şehre gözcülük eder, kötü niyetli kişiler kente girdiklerinde aslanlar ağızlarından çıkardıkları alevlerle onları yakar, kül ederler. Bu yüzden iyilerin, doğruların, salihlerin yaşadığı Aksaray'a "iyilerin yurdu", "Salihlerin yurdu" anlamına gelen "DAR - ÜS - SÜLEHA" adı verilmiştir.
Ah Saray - Aksaray
Bir zamanlar Selçuklu sultanlarından birinin çok sevdiği kızı hastaIanır. Ülkenin tüm hekimleri saraya çağırılır, ama hastalığın sebebi anlaşılamaz. Kızın “Ah Saray” iniltileri odalarda yankılanmaktadır. o sırada saraya derviş kılıklı bir adam gelir. Sultan‘dan izin alıp hastayı görür, konuşturur, nabzını dinler.Sevda kelimeleri geçtikçe kızın nabzının hızlandığını görür. Kızın kime sevdalı olduğunu, onun nerede yaşadığını öğrenir.Kız saraydan kurtulup sevdiğine kavuşamayacağını düşündükçe “Ah Saray” diye inlemektedir. Derviş, sultanın huzuruna çıkar. Sultana:
- Sultanım gözdenizin kurtulmasını ister misiniz? diye sorar. Sultan:
- "Evet, onun yaşaması, benim yaşamamdır," der. Derviş öğrendiklerini Sultana anlatır, hastalığın dermanının iki sevdalının evlendirilmesi olduğunu söyler.
Rivayetlere göre delikanlıyı buldurtur, getirtir. Düğün, dernek kurulur. Bundan sonra “Ah Saray” iniltileri “AKSARAY"a dönüşür.
|