MALATYA EFSANELERİ
Malatya (Beydağı) Efsanesi
Torosların bir kolu olan Beydağı’nda uyuyan, taşa dönmüş bir ermişi anlatır. Ermiş yılda bir kez uyanıp şu soruyu sorarmış:
-Malatya ovası altın sabanla sürülüyor mu? Olumsuz yanıt alınca tekrar uykuya dalarmış. Malatya ovası çok verimlidir. İyi sürülüp işlenirse bereket, bolluk artacak ve sabanlar bile altından yapılacaktır. O gün ermişin yeniden canlanacağına inanılmaktadır. Ermiş o günü beklemektedir.
Eskimalatya Efsanesi
Eskimalatya XIX.yy başlarında terkedilmiştir. Halk Aspuzu bağlarına yaz için göç etmektedir. Söylence bu göçle ilgilidir. Eskimalatya’lılar her yıl Aspuzu’ya göç ederken ateşlerini bir kuyuya doldurup üstünü kapatmakta,dönünce de aynı kuyudan ateşlerini almaktadırlar. O yıl Aspuzu’dan dönen halk ateşlerinin söndüğünü görür. Bunu uğursuzluk sayar ve kenti terk ederler.
Derme Suyu Efsanesi
Suyun kaynağı Malatya yakınlarındaki Gündüzbey Köy’ündedir. Hem içilir hem de bir kanalla bağları bahçeleri sular. Söylenceye göre; İsa, Havarileriyle bu yöreden geçerken yanındakiler su içmek isterler. İsa’nın asasını vurduğu yerden Derme suyu fışkırmıştır. Bu nedenle suyun adının Deyr-i Mesih’ten geldiğine inanılmaktadır.
Gelin Kayası Efsanesi
Orduzu’nun Bahçebaşı köyündeki Arslantepe,yöredeki ilk yerleşim alanıdır. Burada yaşayan yoksul bir kıza,komşu ülke kralının oğlu sevdalanmıştır. Kral karşı koysa da oğlunu bu sevdadan caydıramaz. Sonunda gençler kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlenirler ve gelin alayı yola koyulur. Kız bir ara gelin alayını durdurur,evine iki atlı gönderip unuttuğu oklavayı istetir. Buna kızan anası `’gelinlik tacınla, askerinle, alayınla taş ol’’ diye beddua edince tüm alay taş olur.
Koca Vaiz Efsanesi
Koca Vaiz, Anadolu Selçukluları döneminde Malatya ve çevresinde uç beyidir. Yörede büyük bir din bilgini ve savaşçı olarak tanınır. Bizans üzerine sayısız akınlar yapmıştır. Bunlardan birinde bir kılıç vuruşuyla başı gövdesinden ayrılır. Vaiz Baba başını koltuğuna alarak Malatya’ya döner. Eskimalatya yakınlarında bir kadın, Koca Vaizi görür,korkuyla bağırır. İşte o zaman koca vaiz düşüp ölür. Öldüğü yere türbesi yapılır. Günümüzde de halkın en çok ziyaret ettiği yerdir.
Hekimhan’ın Kuruluşuna Ve Adına Ait Efsane
Bir sefer sırasında Köprülü Mehmet Paşa’nın yolu Hekimhan dolaylarına düşer. Doğanın güzelliğine hayran kalır,burada konaklanmasını buyurur. Askerler çevreyi dolaşmaya çıktıklarında günümüzdeki Hasan Ağa Çeşmesi’nin yanındaki dereye gelirler. Dere suyunun al al aktığını görürler,suyu izlediklerinde yaralı bir adam bulurlar ve Paşa’ya haber verirler. Paşa hekimiyle birlikte gelir, hekim hastanın durumunun umutsuz olduğunu söyleyince, Paşa sorar.
-Hiç mi canı kalmamıştır?
Hekim:’’Ancak onda bir canı var’’ der. Köprülü bu yanıt karşısında kızar ve şöyle haykırır.
`’Onda bir canı kalmış adamı ölüme mi bırakırsın?Ya bunu kurtarırsın ya da senin kanını da bununkine katarım.’’
Hekim hemen işe koyulur yaralıyı üç günde ayağa kaldırır.
Yaralıya kim olduğu sorulduğunda:
Kendisinin de hekim olduğunu, ilaç yapmak için bitki toplarken, eşkıyalarca vurulduğunu anlatır. Köprülü ağaçları kestirip açtırdığı yere adam için bir han, hamam ve cami yaptırır. Çevreden de birkaç aile getirip yerleştirir. Buraya önceleri Hekimin Hanı, daha sonra da Hekimhan denilmiştir.
Zurbahan’a Ait Söylence
Hekimhan yöresindeki Ayrancı Dağlarının en yüksek tepesine halk Zurbahan Dağı der.Buraya ait çok fazla söylence anlatılır.
Zurbahan’ın 6-7 km güneybatısında Asarkaya denilen sarp bir kaya vardır. Kayanın tepesinden, aşağı basamaklı ve dik bir tünel iner. Buradan yuvarlak, dar bir boğaza varılır. Günümüzde boğazın ağzı taşlarla örtülüdür. Boğazın bir yanı Maltepesi’ne,bir yanı Ballıkaya’ya,bir yanıda Zurbahan’a açılmaktadır. Maltepesi’nde altından yapılmış gereçler, Ballıkaya’da depolar dolusu bal, Zurbahan’da da eşsiz takılar vardır.
Zurbahan’daki takıları ele geçirmek isteyenlerin tünelde 1-2km ilerleyince fenerleri söner, geri dönmek zorunda kalırlar. İnanışa göre fener tünelin tılsımıyla sönmektedir, kimse Zurbahan’a ulaşamamaktadırlar.
Yöreye ilişkin bir başka söylencede şöyledir:
`’Güzelyurt’lunun biri savaşta tutsak düşer. Yanına yaklaşan bir adam nereli olduğunu sorar. Söyleyince:
``Yurduna döndüğünde çeşmenin başına var. Bir pire tut,kayanın üstünde öldür, sakın unutma’’der.
Adam yıllar sonra tutsaklıktan kurtulup yurduna döndüğünde söyleneni anımsar. İsteneni yapar. Pireyi öldürmesiyle üstüne arılar üşüşür. Arılardan korunmak için abasını başına çeker. Abanın içinde üç arı kalmıştır. Ortalık durulunca adam abayı başından atar, üç altın yuvarlanır. Korkup abasını başına çekmese tüm arılar altın olacaktır.’’
|
|
|