AFYON EFSANELERİ
Efsanelerde Karahisar Kalesi
3 bin 340 yıllık bir geçmişe sahip olan, defalarca el değiştirmiş, öyle sanıyoruz ki her defasında yeni bir efsane, yeni bir destana mekan olmuştur. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi yerden 226 metre yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerinde kurulu bulunan Kale‘ yi fethetmenin öyle kolay bir iş olmadığı tartışmasız bir gerçektir. İşte bu nedenle Battal Gazi’ den, Hazreti Ali’ ye, Beyböğrek’ ten Çavuşbaşı’ na, Horoz Dede’ ye kadar pek çok efsane anlatılır Karahisar Kalesi için… İlginçtir ki, anlatılan bu efsanelerin izleri, günümüzde bile varlığını korumaktadır. Halk arasında anlatılan Hazreti Ali ya da Düldül’ün ayak izleri efsanesine göre, İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül’ün üzerinde dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. İşte böyle seferlerin birinde Afyonkarahisar‘ a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağı’ nda konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır.
Daha sonra Hıdırlık’ tan kaleye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül’ ü sulamak için su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Afyonkarahisar Kalesi‘ nde bugün Düldül’ ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır.
Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir; Afyonkarahisar‘ da 740 yılında öldüğü konusunda tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan kaleyi ele geçirmek için sıkı bir kuşatma yapar, içeridekilerin dışarısı ile bütün bağlantılarını keser. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans İmparatoru’ na haber salar ve 100.000 kişilik bir ordu yardım için yola çıkar. Kalenin burçlarından Battal Gazi’ yi görerek aşık olan komutanın güzel kızı O’ na bir kötülük gelmemesi için çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi’ ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kağıt yazar, taşa sararak üzerine atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra hareketsiz kalır. Battal’ ın uyunmadığını gören kız telaşlanır, babasına Türk’ lerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya O’ nu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi’ nin yanına gelen kız onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal’ ın kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde amansız bir savaş başlar, Ahmet Tarhan askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan Karahisar Kalesi‘ nin eteklerinde, şu anda Ulu Cami ‘nin karşısındaki mezarına gömülür.
Yenilgiden sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal’ ın cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece Bizanslılar, Battal Gazi’ nin öldüğünü anlayamaz ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar. Şu andaki Olucak Çeşmesi’ nin, Çavuşbaşı mahallesinin ve Çavuş Dede mezarının doğuşu ile ilgili olarak anlatılan Çavuşbaşı ya da Çavuş Dede efsanesi ise şöyledir; Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmeden önce burada valilik yapan kişiye Türk hükümdarı elçiler göndererek kalenin Türk’ lere teslimini ister. Her defasında ret cevabı alınması üzerine hükümdar en güçlü Çavuş Başını Karahisar Kalesi‘ nin alınması için görevlendirir. Çavuşbaşı askerleriyle birlikte birkaç gün içinde Muttalıp bağlarına gelir. Bunu haber alan kale komutanı, kaleye kapanarak savunma düzeni alır. Ertesi sabah Türk askerleri Karakuyu’ ya ulaşır. Su stoku tükenen askerler, Karakuyu’ da su içmek isterler ama su sağlığa zararlı olduğu için vazgeçerler. Bunun üzerine çevrede su aramaya başlarlar ancak bulamazlar.
Durum Çavuşbaşı’ na bildirilir. Çavuşbaşı, yanına birkaç kişi alarak Yağdan denilen kayalıklara doğru gider. Çok yüksek bir kayanın önünde bazı dualar mırıldanır ve “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Çok güzel ve şifalı olan su askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu bir Cuma günü kaleye saldırır ve kale zapt edilir. Şehitler arasında Çavuşbaşı da vardır. Bugün Afyonkarahisar‘ ın Çavuşbaş mahallesindeki Olucak suyu güzel bir memba suyu olarak vatandaşlarca içilmektedir. Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı dertlilerin derman aradıkları, adaklar adadıkları küçük bir türbe olarak varlığını korumaktadır.
Dilek Yeri Karahisar Kalesi
Karahisar Kalesi, tarihi boyunca, evlenmek isteyen kızların iyi bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların kısmetlerinin açıldıkları yer olmuştur. İnanışa göre, taliplisi çıkmayan yada evlenme zamanı gelmiş kızlar yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte Cuma günü Karahisar Kalesi’ nin yolunu tutarlar. Ancak yanlarına birde asma kilit alırlar, kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir. Kaleye çıkıldıktan sonra, yaşlı kadın kaleye çıkılmadan önce kilitlenmiş olan kilidi kızların başlarında açarak, inanışa göre bahtlarını açar. Daha sonra kızlar Kız Kulesi’nden;
Bahtım bahtım
Altın tahtım
Evlenecek vaktım, diyerek bağırırlar.
İnanılan odur ki tahminen bir hafta sonra bu kızlara hayırlı birer nasip çıkar ve nişanlanırlar. Bu gelenek, Hıdırellez‘ de daha çok ilgi görmekte ve Hıdırellez sabahı erken saatlerde kaleye çıkan kızlar, Kız Kulesi‘ nden dileklerini bağırmaktadırlar. Kimi zaman kadınların ya da erkeklerinde Kız Kulesi’ nden;
Çocuğum olacak vaktım
Okulu bitirecek vaktım, gibi dileklerde bulundukları da gözlenmektedir.
Kaledeki Kız Kulesi’nin yanında bir şarapnel oyuğu gibi insan boyunda olan taşın içine yatan kadınlar çeşitli dileklerde bulunurlar. Kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa, bir dilek tutulup 3 taş atılmaktadır. Eğer taşların 3′üde oyuğa girerse dileğin yerine geleceğine inanılmaktadır.Yine kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına insanlar üzerlerinden bir bez ya da ip parçası kopararak bağlamak suretiyle dilekte bulunmaktadır.
Manilerde Karahisar Kalesi
Yörelerin coğrafi yapılarındaki önemli varlıklar, o merakının folklorüne 1. derecede yansımaktadır. Söz gelimi; Sıradağlar, ovalar, akarsular, göller, yaylalar, kaleler ve diğerleri… Afyonkarahisar şehrinin de yerden 226 metre yükseklikteki bir kaya kütlesi üzerine kurulmuş olan kalesi de önemli bir tarihi yapı olmasının yanı sıra, coğrafi özelliği nedeniyle halk folklorünün en yaygın biçimlerinden biri olan manilerde geniş biçimde yer almıştır.
Taş Ana Efsanesi
Yine çok eskiden bizim Afyon civarlarda dul bir kadın ve kızı varmış Bunların tek geçim kaynağı bir inekleri varmış O ineğin sütünü satarak hayatlarını devam ettirirlermiş Günlerden bir gün bu ineği kaybetmişler Kadın yanına kızını ve köpeğini alarak ineği aramaya koyulmuş Her yerde ineklerini aramaya başlamışlar İnek sanki peri olup uçup gitmiş Aramışlar, soruşturmuşlar, yok Allah yok! Belki buluruz diye çiçekli yaylasına yönelmişler Vakit oldukça çok geçmiş, gece olmuş O sırada yan kesiciler yollarını kesmiş Zavallı kadın korkmuş yalvarmış, ellerini göğe kaldırarak el açmış Yaradana: "Allahım beni onların eline koyma, ya taş et, ya da kuş et Onların ellerinden kurtulalım " demiş Cenab-ı Hak kadının duasını kabul eder Yaşlı kadın, kızı ve köpeği oracıkta taş oluverirler Gerçekten de uzaktan bakıldığı zaman üç ayrı taş vardır Kadına, kıza ve köpeğe benzetilir Gazlıgöl Efsanesi Gazlıgöl'de bulunan bir suya güzel bir kız girer ve bir daha çıkmaz O günden sonra su "kudret hamamı"na dönüşür Hamamın üzeri de örtü kabul etmez Hamamın üzerini örtmek için teşebbüsler olmuşsa da felâketle sonuçlanmıştır Üzerine örtülen ağaç, tahta ve benzeri malzemeler etrafa dağılmıştır Hamamın üzeri bugün de açıktır
Kadınana Efsanesi
Kadınanalar Moğollar tarafından öldürülen Selçuklu Sultanı lll. Alaeddin Keykubat’ın kızlarıdır. Konya’dan kaçan Melek Peyker, Naime Gevher ve Asiye adındaki üç kardeş Afyonkarahisar’a yerleşir. Hazinelerini hayır işlerinde kullanırlar. Kadınanalar’ın yaptığı sayısız iyilik ve hizmetlerin içinde en büyüğü bugün bile beğenilerek içilen Kadınana Suyu’nu, kente kapalı kanallar içinde getirmeleridir.
Efsane de bununla ilgilidir. O dönemde kent halkı büyük bir su sıkıntısı çekmektedir.
Hanım sultanlar bu soruna çözüm bulmaya karar verirler. Şehre gelen suyun kaynağını bulurlar. Kaynaktaki su boldur, ancak açık kanallarla geldiği için kirlenmekte ve büyük bölümü ziyan olmaktadır. Suyun sahibini araştırırlar.Suyun sahibi bir Ermenidir. Onunla pazarlığa otururlar. Ermeni suyu satmak niyetinde değildir, işi yokuşa sürer. Pazarlık uzun sürer ve Melek Peyker Hanım O’na geri çeviremeyeceği bir teklifte bulunur. Bir çömlek altın karşılığı bir çömlek su almak üzere anlaşırlar. Melek Peyker Hanım, Ermeni’ye:-Sana bir çömlek altın veriyorum, karşılığında bu çömlek dolana kadar su alacağım değil mi? diyerek pazarlığı kesinleştirir. Suyun sahibi Ermeni, Melek Peyker Hanım’ın sözlerini onaylar. Bir çömlek altın karşılığı bir çömlek su… İnanılmaz karlı bir alışveriş yaptığı düşüncesindedir. Melek Peyker Hanım, bir çömlek altını Ermeni’ye verir, adamlarından da suyu alacağı çömleği doldurmak üzere kaynağa yerleştirmelerini ister. Çömlek kaynağa yanaştırılır, içine su dolmaya başladığı anda çömleğin dibine var gücü ile bir tekme atar. Çömleğin dibi olduğu gibi açılır ve su Karahisar’a doğru akmaya başlar. Bu şekilde çömleğin dolması mümkün değildir. Çömleğe giren su, açık olan dibinden akıp gitmektedir. Pazarlık, çömlek su dolana kadar olduğuna göre, su artık sonsuza kadar Karahisarlıların olacaktır. İşte o an Ermeni, ava giderken avlandığını anlar, ama sözünden dönmez. Kadınanalar, satın aldıkları suyu iki yıl süren hummalı çalışmalar sonunda kapalı kanallar içerisinde Karahisar’a getirirler. Hıdırlık’ta bir depo yaptırırlar ve suyu buradan şehirdeki çeşmelere dağıtırlar. Böylelikle Karahisar sağlıklı, bol ve güzel içme suyuna kavuşur. Kadınanalar’a yaptıkları hizmetlerden dolayı bu adın verildiği düşünülüyor. Dolayısıyla içme suyu da Kadınana Suyu adını almıştır. Kadınanaların mezarları Afyonkarahisar’dadır. Asiye Sultan Kadınana İlköğretim Okulu’nun yanındaki, Melek Peyker ve Naime Gevher hanımlar ise Mevlevi Camii yakınlarındaki türbelerinde yatmakta ve Karahisar halkı tarafından rahmetle anılmaktadırlar.
|