Güllü Baba Efsanesi
Selçuklu Sultanı bir doğu seferine çıkar.Mevsim kış olduğuğndan yollar kapanır,ordu küllüce köyü adı verilen yerde kalır.Askerler soğuktan ve açlıktan kırılmak üzeredir.tip biraz azalınca Sultan,karşıda bir kulube görür.Atını sürer,kapıyı çalar.İçeride ak sakallı ,nur yüzlü bir Türkmen kocası,Ocakta çorba kaynatmaktadır.Sultan daha kendini tanıtmadan yaşlı adam konuşmaya başlar."O...geldin mi? Bende seni bekliyordum.üşümüşsündür geç söyle ocağın başına.Askerlerinde üşümüştür.Onlara bir çıra gönderelimde ısınsınlar.
Sultan şaşırır.Ocağın başına geçer.Yaşlı adam ocaktan bir çıra alıp nöbetçilerden birine verir."al bunu askerlere götür.ısınsınlar,az sonra çorba da hazır."der.Sultan dayanamaz"bu çırayla tümü ısınacak,bu tencereyle de tümü doyacak,Öyle mi?"der.Yaşlı adam tatlı bir gülümsemeyle başını sallar.
Bir süre sonra ordu çadır kurar,küçücük çıra koca bir meydan ateşi olur.Kaynayan çorba karavanalara kepçe kepçe dağıtılır,ama bir türlü bitmez.
Sultan yaşlı adama teşekkür eder,izin ister.Onu sınamak içinde bri kese altın uzatır.Yaşlı adam "o bize değil size gerek.bizim Dünya malında gözümüz yok.biz gönül adamıyız" der.Sonra da koynundan kış olmasına rağmen dalından yeni koparılmış gibi canlı bir gül dalı sultana uzatır.Sultan yaşlı adamın ellerini bir kez daha öperek "bundan sonra senin adın Güllü Baba olsun" der.O günden sonra gülü Baba 'nın kulübesi yakınında bir köy kurulur.Adına da güllüce denilir.
Bor'a ilişkin Efsane
Zamanın birinde ,bir ülkede güzeller güzeli bir prenses yaşamakta ,halk bu prensesi çok sevmektedir.Günün birinde prenses hastalanır.Hekimler derdine çare bulamaz ve işe periler karışır,ama onlar da çaresiz kalır.Prenses hergün biraz daha erimekte herkes bu duruma çok üzülmektedir.
Günün birinde saraya bir gezgin gelir.Prensesin hastalığını duymuştur.Odaya girip prensesi gördüğünde gözleri dalar bir süre düşünür,sonra memnun bir yüzle "Buldum" der.Çevresindekiler merakla açıklama beklemektedir.Gezgin şöyle der."Ben çok yer gezdim,gördüm ,gezdiğim beldeler içinde bir yer var ki sözle anlatılamaz.Dört bucağı çöl,bozkır,kıraç toprak,yalçın kayadır.Buların arasında yemyeşil bir beldedir orası.Her yanı elma,Kayısı bahçeleri ,üzüm bağlarıyla donanmıştır.Havası,tüm dertlere şifadır.Dallarından asma kızları billur taneleri gibidir.Güneş eşsiz harikalar yaratır,bülbül sesleri çevreyi çınlatır.Hele o tülün sessizce kayması gibi fısıldar.Bu diyar bu eşsiz diyar Bor'dur.Eğer Prensesi buraya buraya getirirseniz birkaç güne kalmaz eskisinden daha sağlıklı olur der ve yitip gider.
Prenses buraya getirilir bir çadır kurulur üçgünde prenses iyileşir.Herkes sevinç içindedir.Ülkenin her yanından hastalar buraya akın etmektedir.
Bir zaman sonra prenses burada sıkılmıştır.Niğde' ye geçer Bor da bu özelliğini yitirmiştir.Halk arasında "Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye" deyişinin buradan kaynaklandığı sanılmaktadır.
Hasan Dede'yle Ali Baba
Hasan Dede günümüzde Hasan Dağı denilen yerde tek başına yaşamaktadır.Aksaraylı Ali Baba adlı dervişle arkadaş olmuştur.Ali Baba bir hamamda külhancılık yapmaktadır.
Bir gün Ali Baba Hasan Dede'yi ziyarete gider.Mendilinde bir avuç kor vardır.Sohbetleri süresince kor için için yanar.Mendile bir şey olmaz.Başka bir gün de Hasan Dede,Ali Baba 'yı ziyarete gider.Mendiline bir avuç kar koymuştur.Külhanda oturup söyleşirler.Duvara astığı mendildeki kar,erimeden öylece durur.Bir ara Hasan Dede'nin gözü hamamdan çıkan kadınlara takılır.Mendildeki kar şıp şıp damlamaya başlar.Ali Baba Hasan Dede ye bakar ve "Dağ başında ermişlik hüner değildir,burada ak topuklu kadınlar arasında ermiş kalmaktır."der.Zamanla Ali Baba'nın sözleri halk arasında da söylenip ders alınması için anlatılır.
Hasan Dede aslında Danişmendliler'in Başkomutanu Sultan Torasan'dır.Haçlı seferleri sırasında ll.Kılıçarslan ile birlikte yararlılıklar göstermiş ölünce vasiyeti gereği Hasan Dağı'nın toruğuna gömülmüştür.
|