BURSA EFSANELERİ
CENNET BURSA EFSANESİ
“Vaktiyle her Süleyman dan içeri bir Hazreti Süleyman varmış Alnında Peygamberlik nuru yanar başında Hükümdarlık tacı yanarmış Tanrı ona “Mührü Süleyman “derler tılsımlı bir mühür ihsan etmiş bu sayede dağa taşa hükmeder olmuş oturduğu taht ne altın ne fildişi ya cin ya peri işi tahtırevanmış , böylece dünyanın dört bir yanını dolaşarak ağlayanla ağlar gülenle gülermiş,Günlerden bir gün tahtına kurulmuş sağ vezirini sağ tarafına sol vezirini sol tarafına alarak havalanır göklere Dağlar eğim eğim eğilir , yollar erim erim erir göz açıp kapayıncaya kadar varırlar dağların dağı Uludağın tepeciğine bir bakar ki ne baksın Bu dağın bir kanadı ses bir kanadı renk bir kanadı su , bir kanadı ışık , Hazreti Süleyman “Yaratan neler yaratıyor “ der parmağı ağzında kalır Sağına döner sağ vezirine “Avezirim sen çok gezdin çok gördün bakınca bu yerleri nasıl görüyorsun “diye sorar , “Ey benim Sultanım Efendim Tanrı her güzelliği buraya vermiş ama bunları görüp duyacak derleyip koklayacak biri olmadıktan sonra neye yarar deyince Hazreti Süleyman bu söze mührünü basar Sol vezirine dönüp “A banim vezirim sen çok gördün çok yaşadın Dünyada bu güzellikten üstün bir güzellik var mı ?”Sol vezirde “Var vezirim var Öyle dal dal ötüşen kuşların sesi güzeldir ama gönül yaylasını saran insan sesi daha güzeldir.”Su pırıl pırıl gökyüzü güzeldir ama hiçbiri ayın ondördü Sultan gibi ay ile bahsedip gün ile doğamaz “ deyip kesince Hazreti Süleyman bu söze de mührünü basar son sözü kendi alıp “Ey benim vezirlerim bu yerlerin bir insan eksiği var dediğiniz gibi bu güzellikleri görüp duyacak biri olsaydı böyle kaybolup gitmezdi bu bir;üstelik bunlara her güzellikten üstün insan güzelliği katılırdı .bu iki;şimdi sizde benim bu sözüme bir mim koyarsınız şu yaylaları yurt edinelim , saray yaptıralım köşkü beraber içinde bahçesi suyu beraber....B saraya güzeller güzeli Belkıs’ın tahtını kuralım bu bahçeye de dilediği gülü bülbülü konduralım Vezir ler mim koymaya kalmadan taş dile gelip “Belkıs , Belkıs diye inim inim inler Hazreti Süleyman o saatten tezi yok perilerini başına toplayarak konuşacakken perilerden biri niyetini anlayarak dilsiz anlatır onlara “Ya Süleyman , Can kavmi “ derler bir kavim buralara bir şehir kurmuş ama “Cin “ kavmi dedikleri kavim de bu şehre göz koymuştur.
Bin Yıl dövüştüler sonu ne onlara kaldı ne bunlara tufan gelip sular altında bıraktı şehri işte bu dağın eteğinde gördüğün göller , göl değil,tufanda göllenip kalmış sudur;O Şehirde sözüm ona bu göllerden birinin altında yatıp duruyor.deyince Hazreti Süleyman mührü Süleyman’ ı basar Vezirlerde birer mim koyar söze , bunun üzerine su perileri sulara dalar , suları boşaltıp can şehrini çıkartırlar dağ perileri de dağlara tırmanır getirecekleri kadar mermer taş , mermer direk, bir saray kurarlar ,köşkü beraber , bahçesi suyu ile periler uğraşırken Hazreti Süleyman kuşun kanadında dört bir yana haber gönderip cümle ela gözlülere “Buyur “ eder Nerde var nerde yok ela gözlülerde gelir bu şehre yerleşir Belkıs Sultanda varıp sarayına tahtına kurulur şehirde şehir olur şağ vezir sağ gözüyle görür “Cennet Burası “der meğer sol Vezirin kulağı biraz ağırmış Cennet Bursa anlamasın mı ?Ogün bugün bu şehrin adı “Bursa “ kalır .
I.MURAT EFSANESİ
I. Murat Hüdavendigar cami inşaatı yapılırken işçi olarak çalışmış O tarihlerde de Sırp kralı elçisini Bursa ya göndermiş Elçi Padişahın huzuruna alınmasını rica eder “ Şu karşıda çalışan işçi bizim padişahımızdır” derlerse de inanmaz .Elçi” benimle alay etmeyin elçiye zeval olmaz “der ama sonunda inşaat da çalışan işçinin I.Murat olduğuna inanır . Bu arada Padişaha kendisini görmek isteyen bir elçi olduğunun söylerler.Elleri harçlı olarak doğrulan I. Murat elçiye hoş geldin dedikten sonra ne istediğini sorar Elçi de Sırp kralı tarafından gönderildiğini ve kralın savaş istediğini söyler.Padişah sinirlenerek ;Banan bakın ben burada Allah’ ın evini yaptırıyorum bu inşaat bitmeden beni harbe mecbur kılmayın ,aksi halde kralının iki gözünü çıkartırım der ve iki parmağını havada sallar.Ülkesine dönen elçi kralına bu haberi vermek için kralın anına girince iki gözünün de çıkartıldığını ve yüzünde harç izleri olduğunu görür.
EMİR SULTAN EFSANESİ
Yıldırım Beyazıt savaşa gider Emir Sultan Yıldırım Beyazıt ‘nı damadı olduğu için Bursa dan ayrılmaz Bu duruma Yıldırım Beyazıt’ın karısı ve Emir Sultan’ın kızı çok içerlenir ,Emir Sultana “ Sana yakışıyor mu ? Babam harp meydanında savaşıyor sen buradasın” Emir Buhari de “ Hanım bizim harbe gidecek zamanımız henüz gelmedi Allah kısmet eder izin verirse o zamanda gelecek.”der Birkaç gün sonra çadırında otururken çadırın bir ucunu kaldıran Amir Sultan karısına savaş meydanını gösterir Bakarlar ki Yıldırım Beyazıd ayağından yaralanmış Ordusu da yenilmek üzere Emir Sultan karısına “ şimdi Allahın izniyle babana yardıma gidiyorum” diyerek hanımının başörtüsünü alır ve ortadan kaybolur.Bu sırada savaş meydanın da beyaz bir atlı belirir.Beyaz atlı savaşçı önüne çıkan düşmanı perişan eder Kaybedilmek üzere olan savaş zaferle sonuçlanır,Evden çıkarken karısının başından aldığı baş örtüsünü de Yıldırım Beyazıt’ın ayağına sarar ve ortadan kaybolur. Zafer dönüşü Bursaya gelen Yıldırım Beyazıt ilk iş olarak damadı Emir Sultanı huzuruna çağırır .Hiddetle “ Ben senin gibi karısının koynundan çıkmayan zavallı bir damat istemiyorum,Benim damadım halk meydanında düşmanı perişan eden beyaz atlı gibi bir yiğit olmalıydı.”Emir Sultan “Afedersiniz Sultanım “diyerek beyaz atlının kendisi olduğunu açıklamaz Orada bulunan Hundi hatun Babasının bacağına sarılı olan örtüyü hemen tanır” Hayır baba “der Bacağınızdaki çevreye bir bakar mısınız o benim çevrem “ der .Padişah bacağındaki çevrenin kızına ait olduğunu görünce kendisine yardım edenin Emir Sultan olduğunu anlar ,hemen yerinden fırlayarak Emir Sultanın elini öpmeye çalışır Emir Sultan “ Siz benim büyüğümsünüz ben sizin elinizi öpeyim “ der. Ve zaferlerin daim olmasını diler.
Karagöz ile Hacivat'la ilgili Efsane
Karagöz, Batı Trakya'da Smakol adlı bir kentte yaşar. Demircidir. Sonradan Kırklareli'ne gelir. İstanbul'a geçer ve iş arar. Hoş sözlü ve nektüden kişidir. Bizans İmparator'u ile görüşmeyi başarır. Ancak iş bulamaz. İmparator onu, Türk olduğu için, Konya'ya Selçuklu Sultanı Alaaddin'e gönderir. Karagöz, saray hokkabazları aracılığıyla sultanla görüşür. Yine bir iş bulamadan Kırklareli'ne gönderir. Aradan yıllar geçer. Selçuklu devleti yıkılır. Orhan Bey Bursa'yı alır.
Bunu duyan Karagöz, eşini ve çocuklarını alarak Bursa'ya varır. Demirtaş köyüne yerleşir. Demirci olduğu için yapı taşlarını birbirine bağlayan demirleri yapmakta da ustadır.
Orhan Bey Bursa da bir cami yapmasını buyurur. Ustabaşlığını, Hacı İvaz Ağa (Hacivat) adında birine verilir. Karagöz görevlendirilir. İlk günler, sessiz sedasız, çalışır. Öbür çalışanlarla yakınlık kurunca, nükteli konuşmalarıyla çevresini eğlendirmeye başlar. Bir süre sonra, Hacı İvaz Ağa ile de yakınlık kurar. Eğlenceli söyleşilere başlar. Onlar konuşurken tüm çalışanlar izler ve işler kalır.
Orhan Bey, bir gün yapım alanına gelir, kimseyi göremez. Tüm çalışanlar, Karagöz ile Hacı İvaz Ağa'nın önüne toplanmış kahkahalarla onların konuşmasını izlemektedirler. Cami yapımı gecikmiştir. Duruma çok kızar. Karagöz'ün başını vurur. Karagöz, Çekirge yakınlarına gömülür.
Şeyh Küşteri Efsanesi
Orhan Bey,bir zaman sonra Karagöz'ü öldürttüğüne pişman olur.Olay halk arasında da hoşnutrsuzluk yaratmıştır.Hacı İvaz'ı aratır. Hacı İvaz,Karagöz'ün başına gelenlerden korkarak Hac'ca gitmiş,yolda eşkiyalarca öldürülmüştür.Malları ,Şam'da satılır.Katiller köpeğinin yardımıyla bulunur ve asılır.
Orhan Gazi Şeyh Küşteri, adında bir kişinin Karagöz ve Hacivat'ı tanıdığını ,konuşmalarını bildiğini öğrenir.Şeyh Küşteri'yi çağırtır, aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Siz Karagöz'le Hacivat' tanıyormuşsunuz
-Evet
-Bunların hallerini bana anlatın.
-İzin verirseniz size onların hallerini bir oyunla canlandırayım.
|