KARS EFSANELERİ
TAŞ KESEN ÇOBAN EFSANESİ
Kars’ın Kağızman İlçesi’nin Kızılöküz köyünde, taş kesen bir çobanın efsanesi anlatılır. Bu çoban geçimini köy halkının koyunlarını otlatıp çobanlık yaparak sağlarmış. Yazın en sıcak günlerinde bu çoban, koyunlarını en güzel ve en yüksek otlağa çıkarak otlatmaya koyulmuş. Ancak o civarda bir damla su bulunmazmış. Hem hayvanlar hem de çoban çok susamış. Susuzluktan bağrı yanan çoban ‘Ya rabbim, sana yedi kurban keseyim, yeter ki şuradan su çıkartıp, şu kulunun ve aciz hayvanların susuzluklarını gider’ diye yakarmış. Çobanın bulunduğu yerin hemen yakınında o anda yerden su kaynamış. Sevincinden çılgına dönen çoban o buz gibi sudan kana kana içip hayvanlarına da içirerek susuzluklarını gidermiş.
Ancak çoban sözünde durmamış. ‘Koyunlar benim değil. Bunun yerine yedi bit öldürüp adağımı gerçekleştiririm’ diye düşünmüş ve öyle de yapmış. Öldürdüğü bitleri de kaynağa atmış. Ne var ki kısa süre sonra çoban ve koyunlar bulundukları yerde taş kesmişler. Çobanın ve koyunların geri gelmemesi üzerine meraka düşen köylüler çobanı aramaya çıkmışlar. Çobanın ve bütün koyunların yeni kaynağın yanında taşa dönüştüğünü görmüşler. Bugün de o kaynağın civarındaki kayaların, taşlaşmış çobanla koyunlarının kalıntıları olduğuna inanılır.Aktaran: Mediha Olgun KARACA
KARS Kalesi'nin Adına İlişkin Efsane
Orta Asya'daki Horasan' dan yola çıkan Türk boyları bir ilkbahar sabahı günümüzdeki Kars Kalesi önüne gelirler. Karlar yeni yeni erimekledir. Karadağ'ın güneyindeki göl yeri, gerçek bir göl görünümündedir. Karadağ'da ve İçkale'de kar, dişkale eteğinde eriyen karların oluşturduğu bir göl vardır. Kalenin altından geçen çay, bahar selleriyle kabarmıştır. Gelenler bu güzellikten etkilenir. Kaleyi ele geçirdiklerinde buraya Kar-su Kalesi adını verirler. Bu ad Kars Kalesi'ne dönüşür.
Ani Kuyusu'nda Kışlayan Bulut Ejderhası Efsanesi
Ani yöresinde tahıl sakla ma kuyuları vardır. Bulut ejderhalarının komik yerleri olan bu kuyulardan birine, bir adam düşer. Cezasını çekmek için yeryüzüne gönderilmiş bir ejderhayla karşılaşır. Ejderhanın gözleri alev alev yanmaktadır. Adam bir köşeye sığınır. Ejderha onu görür ona bir şey yapmaz. Öğlen olunca ejderhaya gökten ak bir yumak biçiminde yiyecek iner. Ejderha bunun bir parçasını adama verir, gerisini yutar. Bu böyle sürüp gider. İyi beslenen adamın saçı sakalı uzamış, vücudu kıllanmıştır. Aradan kırk gün geçer. Arlık sabrı kalmayan adam ne olacaksa olsun deyip haykırmaya başlar. Ejderha başını sallar, biraz daha sabretmesini işaret eder. Bir süre sonra gökten bir zincir sallanır. Ejderhanın cezası bitmiş, göğe dönme zamanı gelmiştir. Adama kuyruğuna tutunmasını işaret eder. Adam denileni yapar, kuyudan çıkınca kuyruğu bırakır ve kurtulur. Evine dönüp olanları anlattığında, bir ermiş gibi karşılanır. Ejderhaların Ani'deki yumuşak kayalara oyulmuş kuyularda kışladıkları inancı yörede yaygındır.
Ani'nin yıkılışına ilişkin Efsane
Ani Nuşirevan'dan sonra Müslümanların, bir süre sonra da Kıllı Ohan adlı bir Ermeni Kralının eline geçer. Kıllı Ohan çok zalim bir kraldır. En ufak bir nedenle ortalığı yakar, yıkar, insanları öldürür. Böylece zamanında bayındır bir şehir olan Ani yıkıntıya döner. Kıllı Ohan'ın koyduğu yasalara göre kentte evlenen gelini önce krala getirecek, kral onunla bir gece geçirdikten sonra eşine verilecektir. Bu yasa Müslümanlara çok ağır geldiğinden ne oğlan evlendirir nede kız götürürler. Günün birinde şehrin ileri gelenlerinden Odabaşıoğlu ölmeden oğlunu evlendirmek ister. 'Nasıl olsa bir çaresini bulurum" düşüncesiyle toy — düğün kurar. Oğlunu güzel bir kızla evlendirir. Kayınvalide gerdek odasını hazırlamıştır. Ocak yakılmış, rafa mayalı hamur konmuş, yeni doğan kuzuyla anası da odaya alınarak önlerine su ve taze ol konmuştur. Bu sırada Odabaşıoğlu'nun oğlunu evlendirdiğini duyan Kıllı Ohan hazırlanmış, kızı beklemektedir. Gece olduğu halde gelinin gelmediğini görünce öfkelenir. Adam gönderip Odabaşıoğlu'nu çağırtır.
Oğlu, geline karşılık tüm servetini ortaya koyarsa da Kıllı Ohan'ı razı edemez. Odabaşıoğlu'nun direndiğini gören kral meydanda asılmasını buyurur. Odabaşıoğlu idam sehpasının yanında ayağını yere vurarak haykırır: "Ey Ani, bu zulüm ile yaşayacağına bat, yıkıl." Daha sözü biterken şehrin altı üstüne gelir.
Aradan yıllar geçer IV. Murat döneminde baş kaplan olan Murat Reis , son çıktığı seferden dönmüş, padişahın sofrasına konuk olmuştur. Başından geçen ilginç olayları anlatırken Serendip Denizi'nde gördüğü bir ejderhadan söz eder. Ejderha, günde üç kez denizden çıkıp ormandaki filleri yutmaktadır. IV. Murat buna inanmaz öfkelenir. Murat Reis üzülmüştür. Şehzade ve sır katibiyle aynı yere gidip, onların da olanları gözleriyle görmesini önerir. IV. Murat kabul eder.
Serüvenli bir yolculuktan sonra Serendip'e varıp Murat Reis'in anlattıklarının gerçek olduğunu görürler, gördüklerini seyir defterine yazıp, mühürlerler. Oradan ayrılacakları sırada çapayı bir türlü attıkları yerden kurtaramazlar. Murat Reis dalıp ne olduğunu anlamak ister. Biraz derine indiğinde, kuru bir düzlük görür. Düzlükte üç kaili bir ev vardır. Çapa evin pencerelerinden birine takılmıştır. Çapayı kurtarmaya çalışırken genç bir adam onu içeri buyur eder. Odada ocak yanmakladır. Rafta mayalı hamur, yeni doğmuş bir kuzuyla anasının yanında su ve ot bulunmaktadır. Delikanlı karısına seslenerek konuğa yiyecek getirmesini söyler. Bu arada çok meraklanan Murat Reis delikanlıdan gördüklerini açıklamasını ister. Delikanlı Odabaşıoğlu'nun oğludur. Ani , alt üst olduğunda kendisini karısıyla birlikte bu evde bulmuştur.
Delikanlının hala Kıllı Ohan'dan korktuğunu gören Murat Reis, artık böyle bir kişinin yaşamadığını söyler. Bu arada karısı gemidekiler için kırk, padişah için yedi ekmek yapmıştır. Murat Reis bunları alarak gemiye döner. Başından geçenleri anlatır. İstanbul'a vardıklarında IV. Murat başlarından geçenleri ilgi ile dinler. Murat Reis söylediklerinin kanıtı olarak ekmekleri verir. Ekmekler, aradan aylar geçmesine karşın taze ve fırından yeni çıkmış gibi sıcaktır.
Urum Papa'nın Yedi Olmaz İşine İlişkin Efsane
Bir zamanlar Ani'de Urum Papa adlı biri yaşamaktadır. Bu adam bir gün Ani'nin yaylağı Alacadağ'da yatmaktadır. Yedi yılda bir sağ dirseği üzerine abanıp doğrulmakta, yedi olmaz iş sayıp "Yok" yanıtını alınca yemden uzanmaktadır. Bu yedi iş şöyledir. "Göğe direk dikildi mi?", "Katır doğurdu mu?", " Denize köprü kuruldu mu?" , "Yumurtaya kulp takıldı mı?", "Deveye nal çakıldım!?", " Ölü dirildi mi ?", " Ani şeneldi mi?". Tüm bu olmaz işler gerçekleşirse Ani şenlenecektir. İnanışa göre bunlar olmayacağından Ani kıyamete değin insan yüzü görmeyecektir.
Üç Oğuz Kardeşler Efsanesi
Çıldır ve Ardahan' da çok yaygın olan bu söylence de Dede Korkut Hikayeleri'nin belirgin izlerini taşımaktadır. Çok eski dönemlerde Ardahan suyu boylarında Çıldır Gölü yakınındaki dağlarda, iri yapılı Uğuzlar yaşamaktadır. Bunların üç beyi vardır. Bunların üçü de kardeştir. Büyüğü Ağca Kale'de, ortancası Taşköprü' de , küçüğü de Uğuz Çayırı'nda kışlar. Yazın da büyüğü Akbaba Dağı'na, ortanca Kısır Dağı'na, küçükse Uğuz Dağı' na yaylaya çıkar. Büyüğü halka çok zulmeder, ortancası göle taşı doldurur, deryaya köprü kurmak isler, küçükse Uğuz Dağı'nın doruğuna kale yaparak, tanrılık iddiasıyla göğe merdiven kurmak neve sindedir. Bu kardeşlerin zulmü ve büyüklenmesi Allah'ı kızdırır, üç kardeşi de Uğuzlarla birlikte yok eder. Ağca-Kale yerle bir olur, köprü ve kule bitirilmeden yıkılır.
alinti
|