"Nene, nahır elden gitmiş, sen danayı soruyorsun." 1 Kasım 1914’de Rusların doğu sınırlarımıza saldırısı ile Birinci Cihan Savaşına katılan Osmanlı Devleti, mukabil taarruza geçerek fiilen harbe girmiş oldu. Sarıkamış’ın kuşatılması sırasında hakim olan kötü hava şartları yüzünden Türk birlikleri donma tehlikesi ile karşılaştı ve çok zaiyat verdi. Bu hareket ordumuzun yenilgi ve felaketi ile sonuçlandı. Erzurum’un 16 Şubat 1916 günü Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine halkın daha çok perişan olacağı düşünülerek Çoruh Müfreze Komutanı Halit Bey tarafından ahalinin muhacir olmaları emredilmiştir.
Muhacir kafilesi kuruyarak çekilen Halit Bey (Paşa) kuvvetleri daha Pazaryolu İlçesine varmamıştı ki, Ruslar 20 Şubat 1916 tarihinde İspir’e girdi. Ruslar ileri yürüyüşüne devam ederek 24 Şubat 1916 günü Pazaryolu’nu aldı. Askerlerin bir bölümü İspir ve çevresinden oluşmuş bulunan Çoruh Müfreze Komutanı Halit Bey, Kuvvetlerinin büyük bir kısmını Karakoç Köyünde, bir kısmını da Gökdere mevkiinde mevzilendirmişti. Pazaryolu’na giren Ruslar, burada gecelerken düşman gafletinden istifade eden Gökdere’deki Türk birlikleri gece yarısı Pazaryolu’na ani baskın yaparak Ruslara ağır zaiyat verdirmiş ve Demirgöze Köyü’ne kadar geriye püskürtmüşlerdir, Ertesi gün, tekrar taarruza geçen Ruslar Pazaryolu’nu tekrar almışlardır, bununla da kalmayarak Pazaryolu ve çevresindeki köylülerden topladıkları erkekleri kurşuna dizmiş ve bir önceki günün intikamını almak maksadıyla bütün çevrede kadın erkek dememiş korkunç bir katliama girişmiş, sayısız insanları feci şekilde işkencelerle şehit etmişlerdir.
Ruslar Akbulut, Burçaklı mahalleleri ile Gölyanı, Göztepe ve Gülçimen Köylerinde yüzlerce kadın ve erkeği türlü işkencelerle öldürdükleri gibi, Türk birliğinin yerini haber vermedikleri için Pazaryolu’nda 65 kişiyi hunharca kurşuna dizmişlerdir. Halit Bey Çoruh Müfrezesi ile düşman karşısında mukavemetine devam etmiş, son köyü de terk etmek mecburiyetinde kalarak mevzilerini Bayburt’ta kurmuştur.
Rusların işgaliyle birlikte Rusya’ya kaçmış olan Ermenilerde dönerek Hodiçor (Sıra konaklar) ve Mohurgot köylerinde oturan Ermenilerle birleştiler, bilhassa Çamlıkaya Bölgesi başta olmak üzere bütün köylerde en gaddar, en insanlık dışı işkencelerle katliama başladılar.
Bölünmesi planlanan güzel memleketimizden bir parça koparacaklarını ümit ederek Ruslara katılan Ermeniler, büyük hayaller peşinde koşmuş ve onlara zaferlerini sağlama yolunda yardım ve yardakçılığın her türlüsünü yapmakta kusur etmemişlerdir.
Rusya’da çarlığın devrilmesi, yerine geçen ömürsüz bir Rusya Cumhuriyetinden sonra 7 Kasım 1917’de patlak veren Bolşevik ihtilalinden kısa bir müddet sonra Rus cephesinde çözülme başlamış, bu çözülme Ermeni komitelerine ve “Ermenistan” hayallerine, yeni ve geniş ufuklar açmıştır. Ermeniler Rusların boşalttığı cephelere yerleşerek işgal altında kalan bölgelerdeki müslümanları da kırarak buralarda suni bir “Ermeni çoğunluğu” kurup, sahiplenmek, bu uğurda kendileriyle beraber olan Rus subay ve teknik kadrodan gereği gibi faydalanmak istiyorlardı. Bu maksatla Ermeni intikamı taburları (Kasap Alayları) Türkleri kitle halinde imhaya başlamışlardı. Ermenilerin bu kasap alayları doğrudan doğruya taşnak komiteleri tarafından sevk ve idare ediliyorlardı. Liderleri, Ermenilere General rütbesini veren Antranik idi.
İspir’deki Rus birliğinin komutanı İspir’den ayrılmadan bir hafta önce Kaza merkezinde fırıncılık yapan ve iyi Rusça bilen Hunut’lu Mehmet (Polat) Eefendi’yi Karargahına çağırarak “Sizi idare edecek, önderlik edecek kim varsa acele buldur ve birlikte benim yanıma gelin” dedi. Mehmet efendi, Rus işgali sonunda köyünde bulunan Müftü Hacı Hafız Mustafa (Başkapan) Efendi’ye haber göndererek getirtmiş ve birlikte Rus komutanının yanına gitmişlerdi. Rus birliğinin Komutanı kendisinin de Müslüman olduğunu, (o zamana kadar Müslüman Taburu olduğunu kimseye söylememiş) Rusya’da ihtilal çıktığını, ricat emri aldığını söylemiş ve Ermenilerin emirlerini anlatarak, Müslüman ahalinin akıbetinin çok fena olacağını, bu bakımdan hep birlik oyup teşkilatlanmalarını, çekilirken bırakacakları ağırlıkların sahiplenilmesini söylemiştir.
Bu gelişmeler üzerine Müftü Hacı Hafız Mustafa (Başkapan) Efendi başkanlığında Azerbaycan’lı Hasan ve Ali Efendiler, Şeyh Zade Hacı Mehmet Efendi, Cerrahzade (Cilanun) Hasan Efendi, Hoca Hayrullah Efendi, Hunut’lu Mehmed Efendi, Kan’lı Saadettin Hoca Efendi, Hacı Hafızzade Müştak (Çağlayan) Efendi bir araya gelerek 20 Ocak 1918 tarihinde “Şuralar Cemiyeti’ni” kurmuşlardır.
Rusların çekileceği günden (3 Şubat 1918) 2 gün önce Bayburt’tan gelen 3 Ermeni kafilesinin üzerinden çıkan ve Bayburt’taki Ermeni Ordu Birliği’nin Komutanı Antranik’in imzasını taşıyan mektubunda Hodiçor Ermenilerine hitaben şöyle diyordu “Bayburt katliamı bitmek üzeredir, gelecek Pazar günü Kan (Özbağ) köyünde birleşmek üzere bütün hazırlıklarınızı tamamlayıp yediden yetmişe bütün Türkleri öldürerek hareket edin ve hareketinizi bildirin.” Diğer yandan Erzurum yönünde bulunan Ermeniler de Hodliçor’a haber göndermiş bir ermeni haberci üzerinden çıkan ve Batum Taşnakları Reisi Zaven Zakaryan imzasını taşıyan mektupta, “Rusya’nın içi bozuldu ve rus ordusu çekilmektedir. Hududun bizim birliklerimize teslim edilmesi ihtimali vardır. Siz orada en evvel elinden iş gelir Türklerin ileri gelen bey, ağa ve ahaliyi boş bırakmayıp icabına bakınız. Bura ile sık sık muhabere ediniz” deniliyordu. Elde edilen çok kıymetli her iki vesikada işin vahameti hakkında kesin bilgiler vermektedir. Bunun üzerine Şuralar Cemiyeti derhal toplanarak aşağıda belirtilen kararları almış ve hemen uygulamaya geçmişlerdir.
- Şimdiye kadar gizliden gizliye toplanmış mevcut silah ve cephanenin dağıtımı.
- Köylerden eli silah tutan her Türk’ün mücadeleye katılması için lüzumlu tedbirler.
- Rize bölgesinden yardım için teşebbüse geçilmesi.
- Erzurum’un durumunu tespit ve Bayburt katliamını bildirerek teşkilatlanması için Erzurum’a iki kişinin gönderilmesi.
- Tortum ve Yusufeli kazalarına aynı durumun bildirilmesi.
- 6-Karışıklıktan istifade etmek isteyecek kötü niyetlilere karşı tedbir alınması.
Cemiyet, alınan kararlar doğrultusunda bölgeye girilecek bütün geçitleri kesmek üzere birlikler oluşturulmaya başlanmıştır. Düşman birliklerinin birincisi Bayburt yönünden gelecek muntazam silahlı Askeri ermeni birlikleri, ikincisi Hoçidor-Mohurgot bölgesine toplanmış, burada yığınak yapmış çete durumundaki Ermenilerdi. Bayburt yönünden gelecek Ermeniler, Çoruh vadisi boyunca ilerlemek ve Kozlu, Karakoç, Mescitli geçidinden geçmek mecburiyetindeydiler. Rusların ve Ermenilerin mezaliminden ve bizzat yaşadıkları fecaatlerinden çelikleşmiş ve bilenmiş ahali ve eli silah tutan çocuklar ve yaşlılardan kim varsa Tüfek, Kılıç ve Balta gibi eline ne geçirirse silahlanıp, emrine verildiği şahsın başında, tutmakla görevli bulunduğu geçide koşmaya başlamıştı. Bayburt cephesinde tayin edilen komutanlar ve köy halkı şu şekildeydi. Kocuktur’lu Feyruz Bey (Koçanoğlu) emrinde o bölge köyleri halkı tarafından tutuldu.
1 - Karakoç Boğazı: Şeyhin Hacı Bey yönetiminde, Akpirik’li Hacı Necip Bey, Cenker’li Ekşioğlu Hacı Süleyman, Hacı Hafız’ın Müştak Efendi, Yavuzanın Şükrü Efendi, Azerbaycan Mebusu Hasan Bey, Pazaryolu ve bağlı köyler ile Tarpuni, Madur, Kerap Köyleri.
2 - Mescitli Boğazı : Ortaveren’li Ruşen Ağa emrindeki kuvvetler Bayburt’tan ilerleyen Ermeniler Kozlu üzerine yürümemiş, bütün kuvvetlerini Karakoç Boğazı’na yöneltmişlerdi. Durumu yakından takip eden Müftü Başkapan, Kozlu Boğazı’nda mevzilenmiş olan Feyruz (Koçanoğlu) Beye bütün kuvvetlerini Karakoç Boğazı’ndaki bölgeye kaydırmasını bildirmişti. Kozlu Boğazı’ndaki kuvvetlerin gelmesi ile Karakoç Boğazı’ndaki mukavemet daha da güçlenmiş, mukavemeti kıramayacağını anlayan ermeni öncü kuvvetleri geri çekilmek mecburiyetinde kalmışlardı. Düşmanın Karakoç Boğazı’ndan atılması üzerine, buradaki kuvvetlerin bır kısmı Mescitli Boğazı’na, diğer kısmı Suluka Hasan Efendi’nin kuvvetlerine katılmışlardı.
Karakoç boğazından çekilen Ermeniler diğer boğazların da Türkler tarafından tutulmuş olduğunu görünce, ermeniler Kop Dağı, Aşkale üzerinden Erzurum’a yönelmişlerdir.
Bütün boğazlardan Ermeni tehlikesi atlatıldıktan sonra geriye bir çıban başı haline gelen Hoçidor-Mohurgot’da çevrilmiş Ermeniler kalıyordu. Nihayet Türk Ordusunun Bayburt’a girdiği haberi alınır alınmaz bütün cephelerden umumi taarruz emri verildi Ermeniler inatla mukavemet ediyor ve çarpışmalar geceli gündüzlü devam ediyordu. Türk milis kuvvetleri Kudreşen, Hodiçor ve Aşağı Mohurgot Kalesi’ne sığınıp mevzilendiler. Elde top ve benzeri silah olmadığından bu kaleye taarruz etmek imkansızdı. Türk Ordusunun 3 Mart günü İspir’de olacağı haberi gelince Müftü Başkapan müjdeyi en ücra köylere kadar derhal bildirdi. Bunun nasıl bir ruhi durum, üstün sevinç ve haz halinde karşılandığını anlatmak imkansızdı. O gece ahali sabaha kadar uyumadı. Sabahleyin bütün halk yollara dökülmüş Yüzbaşı Ziya bey komutasındaki Mehmetçik’ler ve Türk Bayrağı’nı selamlıyorlardı. Herkes yerleri öpüyor, ellerini kaldırmış Yaradana Hamdüsena ediyordu. Binlerce kişinin katıldığı tekbir sedalarıyla kurbanlar kesildikten sonra şehire girildi.
7 Mart 1918 günü sabahı, gelen toplar hemen Herper Yaylası’nda mevzilendiler. Şafakla beraber ilk mermi namludan fırladı. Top atışları neticesi, beklenen sonuç meydana gelmişti. Mohurgot Kalesi 15 gün boyunca yapılan devamlı muhabereler neticesi teslim oldu. Bu kalenin alınmasında Başçavuş Ramazan, Yüzbaşı Ziya Bey ve 5 erimizden başka büyük sayıda milis kuvvetlerimizden şehit verilmiştir. Bu son müdahale ile bölgemizden bütün düşman temizlenmiş olmasıyla beraber, Fırka Kumandanı Erzurum’lu Miralay Rüştü’nün emri üzerine Erzurum’un Ermenilerden temizlenmesinde de temiz yürekli ve yiğit evlatlarımız başarılı olmuş ve kendilerinden sonra geleceklere yüzleri ak olarak gerçek şeref ve kahramanlık payeleri bırakmışlardı.
Bugünleri bizlere kazandıran Ordumuza Şükranlarımızı sunuyor ve memleketin düşmandan kurtuluşunda görevlerini hakkıyla yapan ve adı geçen veya geçmeyen bütün bu vatanperver Şehitleri hürmetle anıyor ve selamlıyor, Ruhlarının şad olmasını Allah’tan niyaz ediyoruz.
Bugün İstiklâl ve Hürriyet içinde huzur dolu bir hayat yaşıyorsak, bunu atalarımızın kanları ve büyük ızdırapları pahasına elde etmelerine borçlu olduğumuzu unutmamamız ve onlara layık evlatlar olmamız gerekir.(www.gulcimen.org) (alıntıdır
|