Kahramanmaraş'ın Kurtuluşu 12.02.1920
MİLLİ MÜCADELE'DE KAHRAMANMARAŞ ve ELBİSTAN
Milli Kimliğine ve Milli Kültürüne Yabancılaşanlar, Siyasal ve Ekonomik Bağımsızlıklarını da Kaybetmektedirler.
Kurtuluş Savaşı (1919–1922) vatanın bütünlüğünü korumak ve kollamak, milli egemenliğe temel olan, tam bağımsız Türk Devleti oluşturmak için yurt genelindeki bütün vatanseverlerle girişilen, bir savaştır. Kurtuluş Savaşı; sadece bir milletin kurtuluşu gibi görülmelidir. Cumhuriyetin temel taşlarını oluşturan ilk halkadır. Osmanlı Devleti’ni tamamen ortandan kaldıracak olan ve Türklere yaşam hakkı tanımayan Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile elleri kolların bağlanmış yüce Türk Ulusu’nun ölüm kalım savaşıdır.
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan ağır bir yeniliyle ayrılmıştı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla, Anadolu’nun ve Trakya’nın bütün toprakları işgal edebilecek durumda düşmüştü. Osmanlı Devleti ile itilaf Devletleri arasında Limni adasının Mondros Limanında imzalanan ateşkes antlaşmasının şartları çok ağırdı. Bir nevi Osmanlı Devleti’ni kendi elleriyle itilaf devletlerine altın tepside gibiydi.
Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Orbay’ın Başkanlığı’nı yaptığı Osmanlı Heyeti ile İngiliz Amiral Calthorp’un Başkanı olduğu İtilaf Devletleri Heyeti arasında imzalanan Mondros Mütarekesi ile silahlı çatışma sona ermiştir. I. Dünya Savaşı’nı bitiren bu antlaşma aslında çok ağır şartlar taşıyordu. Mondros Mütarekesi aslında Osmanlı Devleti’nin yıkılışını öngörmekte; itilaf devletleri’ne Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir bölgesine, güvenliklerini tehdit edecek bir durum nedeni ile işgal hakkını tanımakta idi.
İstanbul Hükümeti ise bu maddelerin ileride yapılacak başka görüşmelerle koşulların daha hafifletilebileceğini sanıyordu. Bu düşüncenin kocaman bir yanılgı olduğu ileri ki günlerde kendini gösterecekti. Çünkü emperyalist devletler, masa başında Osmanlıyı zaten paylaşmışlardı ve uygulamak için fırsat kolluyorlardı. Fırsatı bulur bulmaz işgale başladılar ve bu emperyalist işgaller dalga dalga Anadolu’ya yayıldı.
Bölgemizde bu işgallerden nasibini aldı. İşte bu ölüm kalım savaşında, bölgemiz Milli Mücadelede nasıl yer aldı onu siz kıymetli okuyuculara sunuyorum.
Kahramanmaraş, kısa süren bir işgal yaşamasına rağmen, Milli Mücadele Dönemi'nin en yoğun çatışmalarına ve acılı olaylarına tanık olan kentlerden biridir. Fransız işgaline karşı toplu direnişin en canlı örneklerinden birini veren Kahramanmaraşlılar, kendi kentlerinin savunulmasında olduğu kadar, komşu Antep’teki işgalin kırılmasında da çok etkin rol oynadılar. İlin Maraş olan adının başına “Kahraman” sözcüğünün eklenmesi de bundan kaynaklanmaktadır.
Kahramanmaraş ya da o dönemdeki adıyla Maraş, Mondros Mütarekesi günlerinde bağımsız bir sancaktı. Sancağın, Maraş Merkez Kaza dışında, dört kazası daha vardı: Elbistan- Göksun- Pazarcık- Zeytun du.
Maraş Akdeniz'in o dönemdeki en önemli dışsatım limanı İskenderun'un art bölgesinde olduğu için, oldukça canlı bir ticaret kentiydi. Küçük el sanatları, özellikle bakırcılık ve tahta işlemeciliği oldukça gelişmişti, ama sanayi dalında büyük çaplı üretim yapılmıyordu. Bölge ekonomisi çeşitli tahıl üretimine dayanıyordu. Tahılın yanı sıra, kuzeye düşen topraklarda (Elbistan-Göksun)nohut ve fasulye gibi baklagiller, güneyde Maraş ve Pazarcık ovalarında da çeltik üretiliyor ve bağcılık yapılıyordu. Pazarcık Ovası'nda yeni yeni gelişmeye başlayan bir başka üründe “kapalı koza” adı verilen ve daha çok yerel gereksinimi karşılamaya yönelik pamuktu.
Maraş'ın, bir bölüm toprakları, Fransızların Kilikya adını verdikleri bölgede yer alıyordu. Adana'nın kuzeydoğusuna düşen bu topraklar daha 1912'de Fransa ile İngiltere arasında paylaşım konusu olmuştu.
1912 Balkan Savaşı'nın Osmanlı devleti'ni yıkımın eşiğine getirdiğini gören İngiltere ve Fransa, bu topraklardaki nüfuz alanlarını belirleyen bir antlaşma yaptılar. Bu antlaşmaya göre, Kilikya ile Suriye Fransa'ya bırakılıyordu. Ancak, daha sonra İngiltere'nin Ortadoğu'ya ilişkin politikasında önemli bir değişiklik oldu. İngiliz Hükümeti, Arap Yarımadası'nı denetim altına alarak Hindistan yolunun güvenliğini sağlamak için, 1915'te, Mekke Şerifi Hüseyin'le bir antlaşma yaptı. Buna göre, Mekke Şerifi'nin Osmanlı Devleti'ne karşı düzenleyeceği ayaklanmaya İngiltere destek olacak, Filistin ve Irak dışındaki bütün Arap Yarımadası topraklarında ayrı bir Arap devletinin kurulmasına çalışacaktı. Fransızlar, önceki antlaşmayı yürürlükten kaldıran bu yeni gizli antlaşmayı ancak 1916'da öğrendiler ve İngiltere'nin bu konuya ilişkin bilgi vermesini istediler. Aynı yıl içinde birçok görüşmeden sonra iki devlet arasında yapılan Sykes-Picot (Saykıs-Piko) Antlaşması (9–16 Mayıs1916)'na göre, paylaşılacak alanlar yeniden belirlendi. Irak ile Filistin İngiltere'ye; Suriye, Kilikya, Antep, Maraş ve Urfa Fransa'ya verilecek, ayrıca, Fransızlar, Musul ve çevresinde de nezaret edeceklerdi. Böylece daha Mondros Mütarekesi, imzalanmadan çok önce, Osmanlı topraklarının önemli bir bölümü İtilaf Devletleri'nce paylaşılmış oluyordu. Türkleri, dünya coğrafyasından silmek için yapılan en önemli antlaşmadan biri olan Syke- Picot Antlaşmasını görelim; 9 -16 Mayıs tarihinde yapılan bu antlaşmada ki temel amaç, Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlı devleti’nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli bir antlaşmadır.
İngiltere, savaş sonunda Rusya’nın Boğazlara egemen olup daha da güçlenmesi ihtimaline karşı, Hindistan yolunu güvence altına almak için Arap dünyasından bir mevzi kurmayı amaçlıyordu. Bu nedenle Ekim 1915’te Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali, ile bir anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre Şerif Hüseyin’in Osmanlı İmparatorluğu’na karşı girişeceği ayaklanma desteklenecek ve Filistin ile Irak dışında kalan topraklarda İngiltere denetiminde bir Arap devleti kurulacaktı. Ancak bu anlaşma, daha önce Fransa’ya bırakılmasına karar verilen Suriye ve Güneydoğu Anadolu topraklarının bir bölümünü de kapsıyordu. Anlaşmayı öğrenen Fransızlar İngiltere’ye baskı yaparak yeni paylaşım planı istediler. Bunun üzerine İngiliz görüşmeci Albay Sir Mark Sykes ile Fransız görüşmeci Beyrut Başkonsolosu Georges Picot, 9 Mayıs 1916 tarihinde gizlice bir araya gelerek bu tarihi antlaşmayı imzaladılar. Bu yüzden bu anlaşma iki görüşmecinin adını taşımaktadır. İtalya’yı dışta bırakan, ancak Rusya’nın onayı ile yapılan bu antlaşmaya göre;
1-Rusya’ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmı,
2-Fransa’ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları
3-İngiltere’ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Güney Mezopotamya verilecektir.
4-Fransa ile İngiltere’nin elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederadasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak
5-İskenderun serbest liman olacak.
6-Filistin’de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.
(Not:1917’de Rusya’da meydana gelen Bolşevik devriminden sonra, Rusya antlaşmadan vazgeçmiş ve Devlet Başkanı Lenin gizli olan bu antlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.)
Mondros Mütarekesi imzalanınca, İtilaf Devletleri, daha önce paylaştıkları alanları ele geçirmek için harekete geçtiler. Ancak, büyük devletlerarasında 1915'ten beri var olan anlaşmazlık burada su yüzüne çıktı: İngiltere, Mütakere'nin imzalanmasından bir gün sonra, daha önce Fransızlara bırakılması kararlaştırılmış olan Musul'a girdi. Fransızlara baskı yaparak Musul üzerindeki isteklerinden caymalarını sağlamaya çalışan İngilizler, hareketi sürdürerek, 6 Aralık'ta Kilis'i, 17 Aralık'ta da Antep'i işgal ettiler. Fransızlardan tepki görmeyince de, 22 Şubat 1919'da Mütakere'nin 7. maddesini gerekçe göstererek Maraş'a girdiler. Böylece Sykes- Picot Antlaşması bu gelişmelerle geçerliliğini yitirmiş oldu.
İngilizlerin Maraş ve civar bölgelerini işgal sebeplerinden birisi de bölgenin coğrafi yapısıdır. Güney ve Güneydoğu bölgesinin kuzey kesimleri yani Maraş bölgesi dağlık olduğundan serbest harekâta kolay kolay imkân vermez. Bu bölgede güneyden gelecek saldırıya karşı savunma oldukça kolaydır. Geçitler ve yollar tahkim edildiği takdirde bölge başarı ile savunulabilir. Buna karşılık Maraş bölgesinden yani kuzeyden gelecek kuvvetlerin Suriye'ye doğru harekâtı kolaylıkla gelişebilir. Çünkü Antep ve Halep civarı savunmaya el verişli olmadığından kuzeyden gelecek bir saldırıyı durdurmak güçtür. Çok kuvvet kullanılma gerektirir. Bu jeopolitik durumdan dolayı Suriye'deki kuvvetlerini güvenlik altına almak isteyen İngilizler alelacele 9 Kasım 1918 'de 15 kişilik bir kuvvetle İskenderun'u kolayca yalnız tehditle işgal ettiler. Ayrıca, şehrin etrafın da geniş bir bölgeyi de ellerine geçirdiler. Daha sonra Antep, Maraş ve Urfa'yı işgal ettiler.
Şu konu unutulmamalıdır ki, Birinci Dünya Savaşı'nda yenilen Osmanlı Devleti'nin ayakta kalan ordulardan birincisi Musul'daki 6.ncı. Ordu, ikincisi ve en önemlisi de Adana bölgesinde Mustafa Kemal Paşa, komutasındaki Yıldırım Ordular Gurubu ile 7.ınci. Ordudur. Bu ordular Osmanlı Erkan-ı Harbiyesinin emri ile bölgeyi boşaltırken, halkı örgütlediklerini ve silahlandırdıklarını, ordunun elindeki silahları da kuzeydeki Anadolu şehirlerine naklettiklerini tarihi belgelerde görmekteyiz. Tabi ki bu durum İngilizleri rahatsız etmiştir.
İngilizler Maraş ve çevresini işgale geçerli bir sebep bulamadıklarından, Mondros Mütarekesinin 7'nci maddesini ileri sürmüşlerdir. Mütakere maddelerinin belirsiz olması onlara bu işgal fırsatını vermiştir.
İngilizler,22 Şubat 1919'da Maraş'ı işgal ettiler. Max Andriyo, komutasındaki İngiliz kuvvetleri bir Hint süvari alayından ibaret olup subay ve erlerinin bir kısmı Müslüman idiler.
Birinci Dünya Savaşı esnasında imzalanan Sykes-Picot (Saykıs- Piko) gizli antlaşmasına göre, Osmanlı Devletinin hâkimiyeti altında bulunan, Basra Körfezinden Musul'a kadar olan bölge İngiliz nüfuz sahası olarak tanınmıştı. Adana Mersin- Antep-Urfa Maraş ve Musul vilayetleri ile Suriye bölgesi de Fransız nüfus sahası olarak tanınmıştı. İngiltere kendi nüfuz sahası ile Rusya arasında tampon bir bölge oluşturmak gayesi ile bu bölgenin Fransa'ya verilmesini kabul etmişti.”Suriye İtilafnamesi”, olarak geçen bir mukavele vardı. Bu mukaveleye göre, İngiltere ve Fransa arasında karşılıklı değişim antlaşması yapıldı. Bu da tarihe Suriye İtilafnamesi olarak geçti.
Bu antlaşma ile İngilizler emeline ulaştılar. Musul'u elde eden İngiltere Filistin'in de kendi nüfus sahası olarak tanımasını sağlamıştır. İngiltere bölgeden ayrılırken Fransızlara büyük bir problem bırakıyordu.
İngiltere'nin bu antlaşma ile elde ettiği Musul, önemli bir stratejik ve coğrafi konuma sahipti. Musul vilayeti, Türkiye, İran ve Kafkasya arasındaki büyük ulaşım yollarının merkezi idi. Ayrıca Türkiye'yi İran'dan ayıran bir bölge idi. İngiltere, böylece Doğuda Hindistan ve Afganistan, batıda ise Musul ile İran'ı kuşatmış oluyordu. Batum ve Bakü şehirleri zaten İngilizlerin elinde idi. Ayrıca 9 Ağustos 1919 tarihinde İran ile yapılan bir antlaşma ile İngiltere bu ülkenin iç işlerine de karışabilecekti. İngiltere, bunun yanında Musul Vilayetinde büyük bir askeri hareket üssüne sahip oluyordu. Oradan gerek Türkiye'ye gerekse İran'a etki edebilirdi. Hazar gölüne doğru ilerleyebilir, Orta Asya'yı kontrol edebilir, dünyanın çok yerini hakimiyeti altında bulundurabilirdi. Böylece Fransa'yı bir tarafa bırakan İngiltere, Ankara Hükümetine karşı her çeşit faaliyetini yapabilecekti. Böylece Akdeniz ve Kızıldeniz'den Hindistan kapıları dâhil bu alandaki bütün topraklar İngiliz hâkimiyetine geçecekti.
İngilizler Fransızları Türk bataklığına düşürdüler. Gerçekten de Fransızlar, Antep, Maraş, Urfa ve Adana bölgesine büyük bir hevesle geldi ve işgal etti. Ancak hevesleri fazla sürmeyecek Maraş'ta ancak üç ay kalabilecekler ve bir buçuk yıl sonra da Anadolu'dan tamamen çekilmek zorunda kalacaklardı.
İngilizler, Anadolu’nun işgalinde de her zamanki gibi çok kurnaz davrandılar, bölgenin dini dokusuna çok önem verdiler. Özellikle işgal askerlerini Müslümanlardan oluşturmuştu. Urfa'ya Hintli Müslüman askerler, Maraş’a Mısırlı Müslüman askerler v.b. göndererek bölge halkının tepkisini asgariye indiriyorlardı. Örneğin, Maraş'ta İngiliz işgal kuvvetlerinde siyasi temas memurluğu ile görevli kişi İngiliz ordusunda görev yapan Mısır kökenli bir Müslüman olan Yüzbaşı Hasan Rufai isimli zattı. Bu taktiği hemen hemen bütün bölgelerde uyguluyorlardı.
Bunun içindir ki bölgedeki Ermeniler İngilizlerin bu uygulamalarından memnun değillerdi, kendi anlayışlarına göre hüsrana uğramışlardı. Şurası bir gerçek ki; bu uygulama İngiliz sömürgecilerinin yüzlerine taktıkları bir maskeden başka bir şey değildir, tarih bunun acı örnekleri ile doludur.
İngilizler, Maraş, Antep, Urfa gibi Güney Anadolu vilayetlerini işgal etmenin yanında bölücülük faaliyetlerine başladılar. Çünkü Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa'nın, öncülüğünde doğmakta olan milli hareketi yok etmek için ısrarla bölücülük hareketlerine önem veriyorlardı. Bu sıralarda Türkiye'de incelemelerde bulunan Amiral Bristol, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığına, çektiği 30 Eylül 1919 tarihli telgrafında; olağanüstü yetkilerle donatılmış olan İngiliz Binbaşısı Major Edward Noel'in faaliyetlerinin güvenilir kaynaklardan öğrenildiğini, İngilizlerin Kürtleri kullanarak Anadolu'da oluşmakta olan milliyetçi akımı boğmak istediğini bildirmiştir. Bölgemizi yakinen ilgilendirdiği için bu konuyu biraz daha açalım.
İngilizler, Arap’ları, İngiliz altınları desteği ile Türk’lere karşı örgütleyen ve bu konuda başarılı olan casus Albay Thomas E. Lawrence gibi Binbaşı Major Edward Noel’de Kürt’leri organize için görevlendirilmiş ve binbaşı süratle bölgede faaliyetine başlamıştır. Elazığ valisi Ali Galip’in Sivas Valiliğine atandırılarak, Kürt’lerin desteği ile Sivas Kongresini engelleme gayretleri, zamanında alınan karşı önlemlerle başarısız olmuştur. Binbaşı M.E. Noel’in, Maraş’ta faaliyet gösterdiği, Pazarcık’ta Sinemilli aşireti reisi Tapo Ağa (Gerçek adı Halil Ağa, ancak gençliğinde yuvarlak bir çocukmuş kendisine “Tapo” (şişko) lakabı takılmış ve günümüze değin öyle kalmıştır.) ile görüştüğü, Elbistan’dan geçerken Kürtçülük propagandası yaptığı ancak beklediği desteği, her iki kazada da göremeyince Malatya’ya geçtiği bilinmektedir. Bölgedeki faaliyetleri Hayet-i Temsiliye tarafından yakından izlenen ve Diyarbakır havalisinden İngiliz silahları ile donatılmış 20 kadar Kürt Fedaisi ile dolaşan Binbaşı Noel, bölge halkının sert tepkisi üzerine, İngiliz bölgesine kaçarak canını zor kurtarmıştır.
Bu sırada bölgede oynamak istedikleri bu oyunu önlemek ve Kürtçülük faaliyetlerine engel olmak Diyarbakır'da bulunan 13. Kolordu Kumandanlığına düşüyordu. Bu hususta 13. Kolordu Kumandanı Cevdet Bey, Sivas'ta bulunan 3. Kolordu Kumandanlığını uyarmıştır. Maraş’ın İngiliz işgalinde bulunmasından dolayı, Elbistan'ın stratejik durumunun Sivas, Kayseri ve Malatya vilayetlerine karşı önemli olduğunu, İngilizlerin işgalindeki Maraş'a uğrayan Binbaşı Edward Noel'in(Anadolu’da İngiliz casusu olarak bölücülük görevine başladığında yüzbaşı rütbesinde idi, daha sonra binbaşı olarak casusluk görevini sürdürdü.) Elbistan yolu ile Malatya'ya geçerken, Elbistan ile Urfa arasındaki yolların krokisini alarak halk arasındaki mezhep farklılıklarını tetkik ettiğini belirten Cevdet Bey; Elbistan kazasına bağlı dağlık köylere uğrayarak buradaki bir takım Türk ahalisini silahlanmaya ve isyana teşvik ettiğinin, bu sebeple Elbistan'ın durumunun özel önem arz ettiğinin bildirmiştir. İngilizlerin Elbistan bölgesine karşı olabilecek herhangi müdahalesini önlemek için buraya kuvvet gönderilmesi gerektiğini, Aziziye'deki (Pınarbaşı) alaydan ve yahut Sivas'tan Gürün ile Darende'ye bir kuvvet gönderilmesinin uygun olacağını bildirmiştir. 13. Kolordu Kumandanlığının bu hususta önerdiği teklifler arasında Binbaşı Noel'in geçerken uğradığı ve isyana teşvik ettiği, Elbistan'a bağlı köylerinin halkına Edward Noel'in zararlı faaliyetleri hakkında bilgi verilmeli idi. Bunun için Elbistan Asker alma Şubesin de bulunan subaylar köylere gönderilmeli ve halk uyandırılmalı idi. Buradaki subayların sayısı bu işe kafi gelmediği takdirde, Malatya civarındaki aydın subayların Elbistan Asker alma Şubesine tayin edilmelerinin gerekli olduğu hususları da yer alıyordu.
Sonuç olarak, Maraş ve Elbistan bölgesinde Binbaşı Edward Noel'in yaptığı Kürtçülük propagandası halktan itibar görmemiş ve bu sebeple bölgede herhangi bir bölücülük hareketi görülmüş değildir
İngilizler bölgede sekiz ay kalmışlardır, 15 Eylül 1919 tarihinde Fransızlarla imzalamış oldukları “Suriye İtilafnamesi” gereği 1 Kasım 1919 da Maraş'ı terk edip giderlerken yerlerini Fransız işgal kuvvetlerine bırakmışlardır.
Yörenin Fransızlara bırakılacağı haberi Ekim 1919’da Maraş’a ulaştı. Aynı günlerde merkezi Sivas'ta bulunan 3.ncü Kolordu kumandanlığı da boş durmuyordu. Kolordu Kumandanı Albay Selehattin Bey, olayları yakından takip etmek amacıyla, Sivas'tan Elbistan'a geldi. Maraş'ın Fransızlar tarafından bir kaç gün içinde işgal edileceğini Elbistan halkını uyardı. Albay Selehattin Bey, Sivas Heyet-i Temsiliyesi’nin de onayıyla devir- teslim sürecinde doğabilecek boşluklardan yararlanarak, Maraş’a girmeyi düşünüyordu. Hatta bu amaç için Sivas Heyet-i Temsiliyesi, Kılıç Ali ( Piyade Yüzbaşı Ali Asaf) Bey’in komutasındaki bir birliği Pazarcık’a göndermişti.
Bu arada Sivas'taki vekiline bu hususta Elbistan'dan bazı talimatlar verdi. Talimatında: Maraş, Antep, Urfa vilayetlerinden İngiliz kuvvetlerinin çekilip yerine Fransız kuvvetlerinin geleceğinin anlaşıldığını belirten Albay Selehattin Bey, şu tedbirlerin alınmasını istedi.
“İngilizlerin bölgeyi işgali aslında Mondros Mütarekesi hükümlerine aykırı idi. Bu sebeple bölgeyi başka devlete devretmesi, milletin haklarına ve Hükümetin haysiyetine vurulmuş bir darbe olacaktır. Bölgeye Fransız kuvvetleri gelmeden oradan fiilen milli teşkilatın kurularak, milletin haklarına sahip çıkılması işgale karşı koyması kutsal vazifedir. Maraş'ı ve bunun yanında Antep'i mümkün olduğu takdirde 3. Kolordu koruyacaktır. Elbistan, Maraş ve Antep’te milli direniş teşkilatı düzenlenecek ve tertip edilecektir. Malatya'dan Maraş'a askeri müfreze gönderilmesi düşünülmektedir. 3. Kolordunun Maraş'taki milli kuvvetleri ele alması ve organize etmesi için acele olarak Aziziye'den (Kayseri'nin Pınarbaşı İlçesi) bir süvari takımının güneye yollanması gereklidir. Sivas'tan bir subay ile iki hafif makineli tüfek bu müfreze yetişmek üzere yollanmalı ve müfrezenin masrafları verilmelidir. Müfreze subayı Elbistan ve Maraş'taki durumdan telgrafla Kolorduya devamlı bilgi verecektir. Hıristiyanların mal ve canlarına dokunulmaması müfrezenin en kısa zamanda hareket etmesi ve hareketinin gizli tutulması gereklidir. “
İşgalden önce Maraş Müdafaa-i Hukuk-u Cemiyeti namına Hayrullah Bey Sivas'ta bulunan Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa'ya bir telgraf çekerek, “Salı günü Fransızların Maraş'a geleceğinin kesinleştiğini, bu sebeple acele olarak takip edilecek hareket hattının kendisine bildirilmesini istedi.
Mustafa Kemal Paşa, bu amaçla 13. Kolordu Kumandanlığına verdiği talimatta, “Maraş, Antep ve Urfa'nın Fransızlar tarafından işgal edilmesinin engellemeye çalışılmasını, bu yapılmadığı takdirde Fransız kuvvetlerinin bölgede barındırılmaması için her çareye başvurulmasının gerekli olduğunu” bildirdi.
Bu arada Fransızların Maraş’ı işgal edeceği haberi kentte çok olumsuz bir etki yarattı. Halk, Fransız işgalinin Maraş için büyük bir yıkım olacağını, ayrılıkçı Ermenilerin baskılarının artacağını düşünüyordu. Bundan haksız da değillerdi. Gerçektende ayrılıkçı Ermenilerle Fransızlar arasında çok yakın bir ilişki vardı ve Adana’na da ki işgal bunu somut olarak gösteriyordu. Ayrıca Fransızlar, ayrılıkçı Ermenilerden oluşan “Legion d’Orinent” adını verdikleri bir alay oluşturmuşlardı. İşgal ettikleri her kente, bu alayın bir, iki taburunu götürüyorlardı. Bu durum Maraş ve çevresinde çok ciddi bir rahatsızlık yaratıyordu. Çevredeki işgaller sırasında ki baskılar halkın gözünü çok korkmuştu. Artık bu zor koşulların Maraş ve çevre halkına da uygulanacağını herkes biliyordu. Bu yüzden yapılan mitinglerle bu durumlara halkın izin vermeyeceğini sık sık dile getiriyorlardı. Hatta Hariciye (Dışişler)Nazareti aracılığı ile İngiltere ve ABD elçilerine, askeri temsilcilerine ve Dışişleri bakanlarına telgraflar çekildi. Telgraflarda, özet olarak “ Maraş Mütareke sonuna değin işgal altında kalacaksa, hiç değilse İngilizlerin işgali altında kalmalıdır” deniyordu. Fakat bu başvurulardan hiçbir sonuç alınamamıştı. Bir tek kurtuluş reçetesi vardı o da halkın kendi öz gücüydü. Ama Fransız, açısından da bu işgal kaçınılmazdı. Çünkü: Başta Maraş olmak üzere bölgenin ekonomik ve stratejik değeri Fransızların iştahını kabartmaya yetiyordu.
29 Ekim 1919 Çarşamba günü Fransız öncü kuvvetleri Yüzbaşı Julie komutasında Maraş'a geldi. 30 Ekim Perşembe günü de De Fontzine komutasında 1000 Fransız ve 500 Cezayir asıllı asker ile Fransız askeri elbisesi giymiş 400 Fransız eşkıyası Maraş'ı işgal etmeye başladılar. Maraş'ta bulunan Ermeniler Fransız işgal ordusunu coşkun gösterilerle karşıladılar.
Bu durumu Tarih Araştırmacısı Emekli Tuğgenerel Cengiz GÖNEN’in “Ulusal Kurtuluş Savaşının İlk Kahramanı Maraş” adlı eserinde şu şekilde anlatmaktadır.
(Maraş, 1900’lü yıllarda bilhassa ticaret ve kervan yollarını birleştiren ve Kayseri, Malatya, Antep, Adana, Halep ve Antakya istikametlerinden gelen yolların kavşak noktalarını teşkil eden bir şehirdir. Bunlara ilaveten Fransa’nın sanayi hammaddesi olarak, Maraş’ta üretilen kaliteli pamuğa da büyük ihtiyacı vardı. Çünkü Fransa, pamuk ihtiyacının %7,4’ünü sömürgelerinden karşılıyor, kalan ihtiyacını Amerika ve İngiltere’den satın alıyordu. Beyrut’ta görevli bir Fransız ziraat mühendisi, Çukurova ve Maraş ovalarının, Fransa’nın tüm pamuk ihtiyacını karşılıyabileceğini değerlendirmiştir. İlave olarak Toros, Amanos ve Maraş kuzeyi dağlarının orman ve orman ürünleri açısından zenginliği de cezp edici faktördü. Osmanlı Devleti demiryollarının yapımında %21 hisseye sahip olan Fransa, ek haklarda elde ederek Anadolu’nun ekonomik hayatında önemli bir rol oynamak istemiştir.
1914 yılında Osmanlı devletinin 3,5 milyar Frank olan dış borcunun %60’ı Fransa’ya aitti. Yabancı özel sermayeler tarafından Osmanlı devletine yapılan yardımların tutarı 830 milyon Frank olup genel yatırımlar içerisindeki Fransa’nın payı %50 idi. Özetle; bankaların %37,7 ‘si, demiryollarının %46’9 ‘u, madenlerin %100’ü, Limanların %67,9’u, su tesislerinin %88,6 ‘sı Fransa’ya aitti. Suriye’deki demiryolu şebekesinin %55’ini Fransa kontrol ediyordu. 600 Km. uzunluğundaki Eğe demiryolu ile Bursa- Mudanya hattı da Fransızlar tarafından inşa edilmişti. Tüm bu mali ve iktisadi yatırımlar, kapitülasyonların özü olarak Fransa’ya büyük menfaat ve haklar sağlamaktaydı. Ayrıca Maraş’ın coğrafi yapısı ve o tarihteki ekonomik gücü ile güneyden gelecek yabancı kuvvetlere karşı çok güçlü savunma hattı oluşturur. O dönemde Maraş, Göksun üzeri Kayseri, Elbistan üzeri Malatya, Narlı üzerinden Antep’e yapılacak bir hareket içinde mükemmel bir üs teşkil eder. Böyle bir hassas bölge düşman güçlerinin cazibe merkezi haline geliyordu.)
Fransız işgali başlayınca (1 Kasım 1919 ) Maraş'ın ileri gelenleri toplanarak aldıkları karar doğrultusunda Maraş'ı terk ederek, Elbistan'da toplanıp kurtuluş hareketi için organize olma kararı aldılar. Bunun için Kadızade Hacı Hasan Efendi, oğlu Mehmet Ziya, Dr. Mustafa Bey, eczacı Ömer Lütfi Bey, Katipzade Mehmet, Vehbizde Hasib, Kocabaşzade Ömer, Tapağın oğlu Mustafa, İslâhiyeli Nazım Bey, diğer kimselerle birlikte Fransız kuvvetleri gelmeden bir gün önce gece Maraş'tan yola çıktılar. Bertiz'in Başdervişli köyüne gittiler. Gece orada kaldıktan sonra ertesi gün Elbistan'a gittiler. Orada Kuvay-ı Milliyenin takviyesi ve silah temini ile meşgul oldular.
Fransız kuvvetlerin Maraş'a gelmesi üzerine 1 Kasım 1919 tarihinde akşamüzeri şehirden ayrıldılar ve Antep'e gittiler. Geceleyin Antep'te kamp kurdular. 4 Kasım 1919 tarihinde sabah 8.30 da kamplarını kaldıran Maraş Antep'teki İngiliz askerleri gurubu Mısır'a uzun bir yolculuğa başlamak üzere bölgeyi terk ettiler.
Bu sırada 12.nci Kolordu Kumandanlığından Fransızlara bölgeyi işgal ettirmemek için her türlü tedbirin alınmasını isteyen, Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Elbistan'da bulunan Sulh Hakimi Ali Rıza Bey'e; Maraş, Antep ve Urfa'nın işgali hakkında siyasi ve askeri tedbirler alınmaya başlandığını, ahalinin manevi gücünün takviyesi ile göçe meydan verilmemesini istedi. Ayrıca, 3.ncü Kolordu tarafından Aziziye(Pınarbaşı İlçesi) den hareket ettirilen süvari bölüğü ile irtibat kurulmasını, milli teşkilata dayanarak haksızlığa karşı mukabelede tereddüt edilmemesini, ihaneti görülecek kişiler hakkında gereğinin yapılmasını bölgeye her türlü yardım hususunun da dikkate alındığını belirtti.
Mustafa Kemal Paşa'nın bütün vilayet ve Heyet-i Merkeziyelere gönderdiği tamimle(bildiri) işgalin protesto edilmesini istemesi üzerine Türkiye'nin her tarafında protestolar ve mitingler yapıldı. İngiliz kaynaklarına göre, kendilerine Türkiye'nin çeşitli İl ve İlçelerinden 81 protesto telgrafı gelmiştir. Bu telgrafları burada uzun uzun yayınlamak istemiyorum sadece Elbistan'dan bahsetmek istiyorum. 11–17 Kasım 1919 tarihinde protesto telgrafı çekilerek, Türkiye'deki protesto eyleminde yerini almıştır.
Heyet-i Temsiliye Reisi, Mustafa Kemal Paşa'nın bütün yurt çapında yayınladığı tamim(bildiri) sonucu meydana gelmiştir. Bu protestolar, düşmana karşı koymak amacıyla Türk milletinin örgütlenip, tek vücut olarak bütün dünyaya sesini duyurduğu ve bu toprakların kesinlikle işgal edilemeyeceği, işgal edilse bile, ergeç düşmanın yurttan atılacağını belgeleyen olayların başında gelmektedir. Düşmana karşı koymada, psikolojik bir savaşın bir örneği olan bu miting ve protestolar, Milli Mücadelede önemli yer işgal eder.
ELBİSTAN'DA İSTİKLAL HARBİ ÖNCESİ DURUM
Geçmişten geleceğe uzanan yolda ki engelleri aşmada geçmişi hatırlayabilmek, çok önemli ve değerli bir rehberdir. Çünkü geçmiş bize neden yanıldığımızı ve neden başarılı olduğumuzu öğretir.
K.Atatürk
Büyük kurtarıcımız, Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresinden sonra Sivas'ta bir kongre yaparak, güzel yurdumuzu düşman ordularından kurtarmak üzere “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurmuştur. Bu cemiyetin bir şubesi de Elbistan'da kurulmuş ve cemiyet başkanlığına eski Şam Sulh Hukuk Hakimlerinden Elbistanlı Bekiş Zade Ali Efendi getirilmiştir. Ali Efendiye yardımcı olarak da yine eski hakimlerden Kışlal Zade Ali Avni Efendi cemiyete başkan yardımcısı olmuştur. Bu iki zat, memleketin aydın kişilerini ve eski yedek subaylarını davetle, onları üye olmaya ikna ederek üye kaydetmişlerdir… Bir müddet sonra Nakıp Zade Mehmet Ağa cemiyet başkanlığına getirilmiştir.(Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Fransız ve Ermeni işgalcilerine karşı Türk savaşçılarını örgütleme çalışmalarına başladı. Bu amaçla Ali Fuat Paşa’nın Sivas’a getirdiği Emrullahzade Asaf(Kılıç Ali) adlı milliyetçi subay(yüzbaşı) Büyük Savaş’ta (Birinci Dünya Savaşı) sırasında Enver Paşa’nın ve Kafkas Cephesinde de kardeşi Nuri Paşa’nın emir subaylıklarını yapmıştı. Gerçi Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa’ya yakın olanlardan kuşku duyardı, ama Asaf’ın çetecilere önderlik etmekte gerekli kararlığı gördüğünden direnişçi çeteleri düzenlemek için ilk önce Elbistan'a gönderdi ve daha sonraları Maraş ve Antep’te görev yaptı.)Kılıç Ali Bey (Piyade Yüzbaşı Ali Asaf Bey) ile beraber çalışarak Maraş'ı Fransızların istilasından kurtarmak için çeteler teşkil etmek sureti ile Elbistan’dan Maraş Kurtuluş Savaşına çeteler gitmiştir.
Bu sırada Elbistan'da kaymakamlık yapan bir zat padişah taraflısı olarak Kuvay-ı Milliye(Milli Güçler)’ye muhalefet ettiğinden, cemiyet mensupları tarafından geceleyin evinden alınarak Sivas'a gönderilmiş, adı geçen kaymakamın akıbeti kesin olarak bilinmemektedir.
Bir müddet sonra Nakip Zade Mehmet Ağa, cemiyet başkanlığından istifa ederek yerine Şeyh Naci Mustafa Efendi geldi.(Yedek subay Derviş Zade Ahmet Arıkan'nın anı notları)
Elbistan’da öğretmenlik yapmış olan Ziya Güner Bey, 1936 yılında yazmış olduğu “Elbistan” adlı kitabında, Maraş’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesinden sonraki Elbistan’da ki olayları şöyle anlatmaktadır: “Savaş sıralarında kasabada İlçebay(Kaymakam) bulunuyordu. İstanbul Hükümetinin adamı idi. Ulusal uğraşa aykırı düşüncedeydi. Elbistanlılar konuştular; bu adamın varlığını tehlikeli buldular, karar verildi. Gecenin birinde hayvana bindirilip Sivas’a yol sınırından aşırıldı.
Fransızlar, Maraş’ı işgal edince Elbistan’a da biraz kuvvet göndermişlerdi. Sözde bunlar şehri teslim alacaklardı, Halk hiç yüz vermedi. Ellerini bağlayıp kovmayı kurdular. Bunu duyan Fransızlar geceleyin geri kaçtılar.”
Kaymakam kaçırılması olayını Eğitimci Osman Necati Erginöz Bey’de, anılarında şöyle yazmaktadır.
“Elbistan Kaymakamı Kurtuluş Harbi ile ilgili çalışmaları onaylamıyor ise de ses çıkarmıyordu. O sıralarda en önemli iş postahaneyi kontrol altına almaktı. Mustafa Kemal Paşa, taraftarları P.T.T. 'yi işgal ettiler. Tokuşoğlu Hüseyin ağa, Pir Ali Dayı, babam Hurşit Efendi, nöbetleşe postaneye bakıyorlardı. Biz küçüklerde onlara sabah akşam yemek taşıyorduk. Ankara'dan Sivas'tan gelen telgrafları dağıtıyorduk. Bilmem nasıl oldu, neden oldu, bir gece Kaymakamı kaçırdılar. Sivas'a, Mustafa Kemal'e diye yollamışlar. Sonradan öğrendik ki Kaymakam milli hareket taraftarı değilmiş.
Bu eylemi, yani kaymakam kaçırmayı kimse göze alamamış, sonuçta da memleketin ileri gelenlerinden dört delikanlı milli kıyafetlere bürünerek silahlanmışlar, kaymakamın kapısına dayanmışlar. Kaymakam o zaman Ceyhan'ın ikiye ayrıldığı yerde, Şirahbil Ağa'nın evinde oturuyordu. Eve girenler; Karabekirli Emin Ağa, Nakipli Abdurrezak Ağa, Yemlihalı Ahmet Turan ve Kara Ahmet Efendi imiş. Seneler geçipte Cumhuriyet ilan edildikten sonra bu sır açığa çıktı. Kaymakam, gelenlere kapıyı açmak istememiş, ancak gelenler kapıyı açmasını, hayatının emniyette olduğunu söylemişler. Bunun üzerine kaymakam kapıyı açmış. Bekâr olan kaymakam evinden alınarak, aşağıda bekletilen hayvanlardan birine bindirilmiş. Silahlı iki kişiye teslim edilerek, doğru Sivas'a gönderilmiş. Bu kaymakam kimdi, Sivas'tan sonra ona ne oldu bilinmiyor. Ancak Sivas'ta sağlam yere teslim edildiğine dair bir belge getiriliyor. Elbistan da bütün millet baş kaldırmıştı. Milli hareketten yana olmayanların neredeyse yaşamaya hakları yoktu.”
ELBİSTAN VE CİVARINDA MARAŞ KURTULUŞ SAVAŞI İLE İLGİLİ FAALİYETLER
Tarihin vazifesi, geçmişi olduğu gibi anlatmaktır,
geleceğin sağlam bir zemin üzerinde yükselebilmesi için…
(Cemal Kutay)
Elbistan’ın Maraş Savaşı ile ilgili faaliyetlerini ayrıntılı bir şekilde anlatılması gerektiğine inanıyoruz. Bu konu bilinmekle birlikte, kamuoyuna bazen farklı yansıtılıyor. İşte bu yüzden gündeme gelmesi ve öğretilmesi gerekmektedir.
Sivas Kongresinden alınan karardan sonra Elbistan ve Maraş havalisi, 3.üncü Kolordu kumandanlığı mıntıkasına dahil edildiği gibi bu bölgedeki asker alma şubeleri de aynı kolorduya bağlandı. Hemen belirtmekte yarar görülen önemli bir konu, 3’üncü Kolordu’nun o günkü konuşlanması idi. Albay Selahettin Bey Komutasında ki Kolordu’nun karagahı Sivas’ta idi. Alayların ise tümü ile Karadeniz bölgesinde (Amasya,Tokat,Samsun,Kavak ve Havza) konuşlandırılmış olup, Pontus Devleti kurmayı amaçlayan Pontus çetelerinin faaliyetlerine ve Türklere saldırılarına karşı angaje olmuş durumdaydı.
Mustafa Kemal Paşa, bölgeden gelen raporlar ve Fransız’ların Maraş’ı işgali üzerine, Yüzbaşı Salim Kurtoğlu’nu (Yörük Selim) ve Yüzbaşı Ali Asaf’ıda (Kılıç Ali) takma adları ile Maraş Milli Örgütünü kurmakla görevlendirmiştir.
M. Kemal Paşa’dan emri alan Kılıç Ali, görevinden istifa etmiş sayılarak ve sivil kıyafetle maiyetine verilen Üsteğmen İhsan bey, 10 süvari ve 2 hafif makineli tüfek timinden oluşan müfrezesi ile Sivas’tan hareket eden 10 Ekim 1919 günü Elbistan’a gelmiştir. Artık Antalyalı tüccardır. Yörük Selim’de kısa zamanda Elbistan’a ulaşmıştır. Heyet-i Temsiliye Maraş ve Antep’in kurtarılması maksadıyla, teşkilat çalışmalarının yürütülmesi ve yaygınlaştırılması için Elbistan’ı merkez olarak belirlenmişti.
Maraş ve Antep bölgesinin kurtarılması hususunda faaliyetleri ve teşkilat çalışmalarının yaygınlaştırılması ve organize edilmesi için Elbistan merkez olarak seçildi. Bilindiği gibi Elbistan işgal altında değildi. Yukarıda da yazdığım gibi, bu sebeple Maraş'ın Fransızlar tarafından işgalinden bir önce şehrin ileri gelenleri, teşkilat çalışmalarında bulunmak üzere Elbistan'a gitmişlerdir.
Şam Emeklisi Sulh hakimi Ali Rıza Bey'in ve arkadaşlarının gayreti ile Elbistan'da kuvvetli bir Heyet-i Merkeziye teşkili ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Mustafa Kemal Paşa, Elbistan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ali Rıza Bey'e gönderdiği yazıda; Fransızların Adana havalisi de dahil olmak üzere Urfa, Antep ve Maraş'ta küçük bir Ermenistan teşkili gayesi güttüklerini, milli teşkilatın yaygınlaşmasının dışarıya karşı pek mühim ve lehte tesir yaptığını, şu anda en önemli işin, işgal altında bulunan yerlerdeki teşkilatı genişletmek ve ahaliyi işgal aleyhine teşvik etmek, düşmanları zorda bırakmak, olduğunu belirttikten sonra, Malatya'dan bir süvari bölüğü ile iki mitralyöz bölüğünün Elbistan'a doğru hareket ettiğini, bu kuvvetin milli teşkilatının dayanağı olacağını ve Elbistan deposundaki silah ve teçhizatın Kuvay-ı Milliyeye dağıtılmasına karar verildiğini bildirdi. Bunun yanında, III. Kolordu Kumandanlığı tarafından Binbaşı Suzi Bey, komutasında bir kısım kuvvet Elbistan'a gönderildi. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, bölgeden gelen raporlar ve Fransız’ların Maraş’ı işgali üzerine, Süvari Yüzbaşı Salim Kurtoğlu’nu (Yörük Selim) ve Piyade Yüzbaşı Ali Asaf’da (Kılıç Ali) takma adları ile Maraş Milli Örgütünü kurmakla görevlendirmiştir ve ayrıca ordudaki görevlerinden istifa ettirilerek bu bölgeye gönderildiler.
Elbistan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ali Rıza Bey, Yörük Selim (Süvari Yüzbaşı Salim Kurtoğlu) ve Kılıç Ali( Piyade Yüzbaşı Ali Asaf) Bey'ler, Maraş ve civarında milli teşkilatı yaygınlaştıracaklar ve idare edeceklerdi. Elbistan şube reisi Binbaşı Suzi Bey daimi üye sıfatı ile bulunacak, teşkilatın oluşmasına ve 3.üncü Kolordu ile haberleşmenin sağlanmasına çalışacaktı.
Müdaffaa- i Hukuk Teşkilatı, işgal altında bulunmayan yerlerde serbest yapılacak, işgal altındaki yerlerde ise Cemiyet-i İslamiye Teşkilatı namı ile gizli surette yapılacaktı. Bu özellikle Maraş ve Antep'te uygulanacaktı. Asker alma şube reisleri, bulunduğu kazanın Müdaffa-i Hukuk Cemiyetinin çalışmalarını takip edecek ve idareye yardımda bulunacaktı. Asker alma şubesi subayları muayene bahanesi ile şube dairelerinde, milli bir orduyu oluşturacak erlerin ve silahların mevcudunu tespit edecektir. Her yerde, müdafaa-i hukuk cemiyetinin öncülüğünde, mahallin ileri gelenlerinin, şahsı yardımı ve asker alma şubelerinin nezaretinde olarak, milli taburların esası hazırlanacak, efrat ve silah mevcudu ile ihtiyaç derecesi tespit edilip 3.üncü. Kolorduya bildirecekti. Her şube bir tabur kuvvet çıkaracaktır. Subayların tespiti ve mahalline bildirilmesi 3.üncü Kolordu merkezince yapılacaktı.
Milli taburların icabında toplanabilmesini temin için ayrıca emre hazır milli müfrezeler bulundurulacaktır. Bu her mahaldeki müdafaa-i hukuk cemiyetinin göreceği lüzum ve ihtiyaca göre takdir olunacak ve bunların idare ve iaşeleri kendi mahallerince sağlanacaktır.
Şimdiye kadar Maraş ve Antep vilayetlerini teşkil eden Elbistan, Maraş, Antep, Pazarcık, Çardaklı, Rumkale (Halfeti), Kilis mevcut veya kurulmuş olan müdafaa-i hukuk cemiyetlerinin kimlerden oluştuğunun tespit edilmesi, işlerinin araştırılması ve kendileri ile haberleşerek duruma dair bilgi alınması gereklidir. İkinci olarak bunların teşkilatı ne derece oluşmuştur, bu takip edilerek tamamlanmalıdır. Ayrıca milli ordu teşkilat defterleri, şubelerce bir an evvel hazırlanmalı ve bir nüshası III. Kolorduya gönderilmelidir. Özel haberleşme Elbistan Müdafaa-i Hukuk Hey'et-i Merkeziyesi vasıtası ile yapılacak ve neticeden III. Kolordu Kumandanlığına bilgi verilecekti.
Bu esaslar dahilinde, Elbistan’a gönderilen Kılıç Ali(Piyade Yüzbaşı Ali Asaf),Yörük Selim(Süvari Yüzbaşı Salim Kurtoğlu) ve Binbaşı Suzi Bey'ler ile Maraş'tan gelenler faaliyetlere başladılar. Bizzat Mustafa Kemal, tarafından Yüzbaşı Kılıç Ali’ye verilen görevi, tarih araştırmacısı emekli Tuğgeneral Cengiz Gönen Ulusal savaşın İlk Kahramanı Maraş, adlı eserinde şöyle anlatmaktadır: Maraş ve Antep Kuvay-ı Milliye Komutanlığına atandığını, Elbistan’daki Şam Emekli Sulh Hakimi Ali Rıza Bey’le temas kurup onunla ortak çalışarak milli teşkilatın kurulduğu yerlerde halkın moralini yükseltmek, teşkilat kurulmamış yerlerde teşkilatın kurulmasını sağlamak ve küçük müfrezeler kurmak ve yönetmekle görevliydi. Yapılacak çalışmalar tamamlanır tamamlanmaz, henüz dağınık halde bulunan Fransız kuvvetlerine nerede görülürse taarruz edilecek ve yıldırılacak.
Mustafa Kemal Paşa’dan bu emri alan Kılıç Ali, görevinden istifa etmiş sayılarak ve sivil kıyafetle maiyetine verilen Üsteğmen İhsan Bey, 10 süvari ve 2 hafif makineli tüfek timinden oluşan müfrezesi ile Sivas’tan hareketle 10 Ekim 1919 günü Elbistan’a gelmiştir. Artık Antalyalı bir tüccardır. Bu arada Yörük Selim’de kısa zamanda Elbistan’a ulaşmıştır. Heyet-i Temsiliye Maraş ve Antep’in kurtarılması maksadıyla, teşkilat çalışmalarının yürütülmesi ve yaygınlaştırılması için Elbistan’ı merkez olarak belirlemişti. Maraş’ın Fransızlar tarafından işgalinden bir gün önce Ermenilere karşı örgütlenmek ve Ermeni taşkınlıklarına maruz kalmamak için Doktor Mustafa Bey, kardeşi Eczacı Lütfi Bey, Katipzade Mehmet Efendi, Vehbizade HasipEfendi, Kocabaşzade Ömer Efendi, Tapağın oğlu Mustafa, Büyükoğlu Mehmet Ziya ve İslahiye’li Nazım Bey, de Maraş’ı terk ederek Bertiz Başdervişli köyüne, oradan da ertesi gün Elbistan’a giderek Hakim Ali Rıza Bey’e katıldılar.
Böylece Elbistan’da, Sivas’tan gelen Kılıç Ali Bey ile Hakim Ali Rıza Bey ve Maraş’tan gelenlerin çalışmaları sonucu kuvvetli bir Heyet-i Merkeziye birimi ile Müdafaay-ı Hukuk Cemiyeti kuruldu.
Daha sonra Binbaşı Suzi Bey'in Sivas'a dönmesi ile yerine gönderilen Binbaşı Ali Bey'de bu faaliyetlere iştirak etti. Binbaşı Ali Bey ile Hey'et-i Merkeziye üyeleri Elbistan ve Maraş'ın kuzeyindeki köyleri silahlandırmaya başladı. Maraş'ın içine yine Maraş'tan gelen beşer onar kişilik kafileler ile silah ve cephane gönderilmeye başlandı. Kılıç Ali Bey, Pazarcık'a, Yörük Selim, Göksun'a giderek milis güçleri kurmakla görevlendiler. Başlayan bu çalışmalar sonucu, Elbistan, Göksun, Pazarcık’ta teşkilatların kurulması iki ay sürdü. Oluşturulan milis kuvvetlerinin başlıcası bu üç merkezde olmakla birlikte, bunun yanında Bertiz müfrezesi faaliyetleriyle Fransızları taciz etmiş büyük hizmetler görmüştür.
Pazarcık civarında milli teşkilatı kurmakla görevlendirilen Kılıç Ali Bey, kendisinin bu işe memur edildiğini anlatırken, Bu konuyu (Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor 1881–1971) adlı eserde şöyle yazmaktadır.
1 Kasım 1919 tarihinde erken saatte Sivas Kongresi'nin yapıldığı lise binasında ayrılan odasında yatarken Mustafa Kemal Paşa'nın kendisini çağırdığını söylemesi üzerine onun yanına gittiğini, mektebin alt katındaki mesai odasında masanın üzerinde yayılmış haritalar olduğu halde kendisini bekleyen Mustafa Kemal Paşa'nın ona, güney cephesi ile ilgili bilgi verdikten sonra, Maraş ve Antep havalisi kuvay-ı milliye kumandanlığına tayin edildiğini söylediğini ve talimat verdiğini belirtmektedir
Emekli Kıdemli Albay Ferhat Başdoğan, yazmış olduğu “Tenekeli Köyden Sanayi Merkezine Kahramanmaraş” adlı kitabında savaş hazırlıklarını şöyle anlatmıştır.
“Sıkı ve koordineli bir çalışma sonunda çok yakında başlayacak olan savaşın planlarını hazırlamaya başladılar. Zamanın en modern silahları ile donatılmış bulunan Fransız kuvvetleri 1 Piyade Alayı, 2 Süvari Bölüğü, 4 Topçu Bataryası, 4 Zırhlı Otomobil, 6 Nordan Filt(4 cm.lik top) ve 1 Ermeni Taburundan oluşmakta idi. Ayrıca cephe komutanı ile irtibat sağlayan uçakları vardı. Adana, İslahiye ve Antep’den takviye kuvvetleri alacaklardı.
Maraş’ta askeri birlik ve harekatı sevk ve idare edecek muvazzaf subay yoktu. Kışlada bulunan bir piyade takımı ve iki makineli tüfek Fransızların kontrolünde idi. Maraş merkez Jandarma Bölüğü deposundan gizlice alınan 800 ve Elbistan‘dan gönderilen 400 tüfek halka dağıtılarak mevcutlarla birlikte 1500 kişilik bir çete birliği teşkil edilerek önemli görülen yerlere yerleştirilmişti. Şehir Muharebesinin(savaşın) temelini bunlar teşkil edecek ve Maraşlı en az 4- 5 misli bir düşmanla savaşmak zorunda kalacaktı. Muallim (Öğretmen) Hayrullah Bey, Komutasında bir müfreze Eloğlu(Türkoğlu) bölgesinde Maraş – İslahiye yolunu kapayacak gereğinde Maraş’ta savaş’a katılacaktı.
Yüzbaşı Yörük Selim (Süvari Yüzbaşı Salim Kurtoğlu) Bey, Göksun’da teşkilatlanacak, düşmanın, Maraş’tan daha kuzeye ilerlemesine mani olacak ve Maraş Muharebelerine katılacaktı.
Eczacı Lütfi (Köker)Bey ve arkadaşları Bertiz köylerinde teşkilatlanacak ve Pazarcık’tan gelecek kuvvetlerle Eloğlu bölgesinde düşmanın Adana ve İslâhiye’den takviye kuvvetleri almasına engel olacaktı.
Andırın kasabası Kuvayi Milliye Komutanı Yaycıoğlu İbrahim Ağa, ilk hazırlayacağı birliği Maraş’a gönderecek, 300 kişilik bir müfrezeyi Adana’dan Maraş’a gönderilmesi muhtemel takviye kuvvetlerinin taşınmasına engel olmak için Osmaniye – Bahçe arasında demiryolunu tahrip etmek için görevlendirecekti.
Mustafa Kemal Paşa ile irtibat Cancık Mağarasındaki özel postaneden Elbistan aracılığı ile yapılacak, Elbistan halkı silah ve mühimmat temininde yardımcı olacak toplayabildiği çeteleri Maraş’a gönderecekti.”
Artık Maraş halkı Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı manevi destekle savaşa hazırdı.
Elbistan'daki Şam emekli sulh hâkimi Ali Rıza Bey'le temas edip onunla ortaklaşa çalışarak, milli teşkilatın kurulduğu yerlerde halkın maneviyatını yükseltmek. Teşkilat kurulmamış yerlerde ise, teşkilatın kurulmasını sağlayarak, küçük müfrezeler oluşturmak ve idare etmek. Bu suretle teşkilat tamamlanır tamamlanmaz, henüz dağınık halde bulunan Fransız kuvvetlerine nerede görülürse görülsün taarruz etmek ve onları taciz etmek. Bu emri alan Kılıç Ali(Piyade Yüzbaşı Ali Asaf), ertesi sabah, 2 Kasım 1919 'da emrine verilen iki hafif makineli tüfek, iki süvari ve Üsteğmen İhsan Bey'den mürekkep bir müfreze ile Sivas'tan Elbistan'a hareket ettiğini bildirmektedir.
Kılıç Ali Bey (Piyade Yüzbaşı Ali Asaf), Hatıralarında, Elbistan'a vardığında, orada Zeytun Protestan Ermenilerine mensup Süryanoğullarından bir Ermeni ile Zeytun mektebi öğretmeni Amerika misyonerlerinden Laymen'in halkı Fransızlar tarafına çekmek için bir toplantı yaptıklarını haber aldığını ve kendisini Antalyalı arpa tüccarı diye tanıtarak oraya gittiğini bildirmektedir. Toplantıda Zeytun'lu Ermeninin ve Amerikalı misyoner Laymen'in tutarsız sözler söylemesi üzerine, Kılıç Ali, Türklerin müstakil yaşamak isteyen bir millet olduğunu, Ermenilerin Türklere zulme başladıklarını, halbuki Türklerin iyi yaşamak mecburiyetinde olan Ermenilerin işgale karşı Türklerin yanında yer almalarının gerektiğini söyledi. Buna karşı Ermeniler az çok cevap verdiler ise de, Amerikalı misyoner Laymen, Ermenilerin mağdur olduklarını, şimdiye kadar Türkler tarafından yapılan zalimane hareketlere karşı, onların fırsattan istifade edip intikam almakta haklı oldukları söylemiş bunun üzerine toplantı soğuk bir hava içinde dağılmıştı.
Kılıç Ali Bey, Hatıralarında, bu Amerikalı misyonerin Maraş'ın kurtuluşundan sonra kendisi ile karşılaştığını, bu hareketinden ve sözlerinden utanç duyarak, kendisinden özür dilediğini kaydetmektedir.
Kılıç Ali Bey, Elbistan'da askerlik şubesindeki silahları halka dağıttı, Teşkilatı canlandırdı. Maraş'taki olayların artması ve bu arada bayrak olayının Pazarcık jandarma kumandanı Ramazan Bey, tarafından kendisine haber verilmesi üzerine, iki mitralyöz, piyade ve süvariden mürekkep küçük müfrezesi ile karargâhını Pazarcık'a nakletti. Zor kış şartları altında kafile zorlukla bir gece yarısı Pazarcık'a ulaştı.
Pazarcık halkı da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurma yolunda faaliyetlerde bulunmuştu. Kasaba halkından Batumlu Hançeroğlu muhacir Ali başkanlığında bir heyet teşkilat çalışmaları hususunda bilgi almak üzere Elbistan'a gitmişti. Buradan alınan görüş sonucunda Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Cemiyet on yedi kişilik kurucu heyetten oluştu.
Pazarcık Kasabası, Antep- Maraş arasında önemli bir yere sahipti. Düşman işgaline uğramamıştı ve stratejik bir önemi vardı. Buradan yapılacak herhangi bir hareket Maraş'ta bulunan Fransız kuvvetlerinin Antep’le ilgisini kesebilirdi. Bu sebeple Kılıç Ali Bey, Pazarcık'ı karargâh olarak seçti.
Yurdun çeşitli yerlerinde protesto mitingleri yapıldı, bunlardan Elbistan'dakine yer veriyoruz. DEVAMI>>>
|