Yomra'nın Kurtuluşu
Yomra'nın Kurtuluşu 24.02.1918 |
|
|
4 Nisan 1916 Yomra 'nın en karanlık ve acı günlerinin başlangıç tarihidir. Birinci Dünya Savaşı ’nda dört büyük cephede savaşmak mecburiyetinde kalmamız daha sonra birçok sıkıntıların doğmasına sebep olmuştur. Bu tarihte Rus donanmasının denizden karayı top atışına tutması, karayı yakıp yıkması, halkın iç kesimlere doğru kaçmasına sebep olmuştur. Bu defa da Rus ordusu içinde işgal hareketine katılan Ermeni ve yerli Rumların misilleme hareketine maruz kalınmıştır. Her tarafta kadın, çocuk, genç, yaşlı denmeyip ele geçirilen Türkler katlediyor, köylere baskınlar düzenlenerek ırz ve namusa tecavüz ediliyordu. Bin bir güçlükle bakılan hayvanları Rum çeteleri alıyor, istedikleri gibi kesip yiyorlardı. Türk evlerini yakıyorlar, Türkleri süngü uçlarıyla öldürüyorlardı. Atalarımıza büyük ızdıraplar çektiren, işkenceler yapan yerli Rumlar denizde Rus donanmasını gördüklerinde tenekeler çalıp, şenlikler yapmaya başlamışlardı. Camilerimizden, mescitlerimizden aldıkları halı ve kıymetli eşyaları Trabzon 'da Pontus merkezi idarecisi, Hrisantos 'a gönderiyorlardı. Trabzon Metropoliti Hrisantos, Türkleri bir an önce yok etmek için öyle bir kampanya başlatmıştı ki bütün Karadeniz Bölgesi ’nde yaydığı bildirilerle diğer çetelerin de bu mücadelede yanlarında olmalarını istiyor, Türkleri acımasızca öldürmekten çekinmiyorlardı. 1 Asırlarca gölgesinde yaşadıkları Türk Bayrağını Ruslardan cesaret alarak yırtıp, yakan Rumların yaptığı bu zulümler unutulacak gibi değildir. Bugün Yomra 'nın köylerinde, vahşet yıllarında kahpece öldürülen Türklere ait toplu mezarlara ve mezar taşlarına rastlamak mümkündür. Bu hususta Rusların da Rumlardan geri kalmadığını yeminli belge açıkça göstermektedir. Yomra Nahiyesi ’nden Kalafka Köyü ’nden Osman Kızı Fatma 'nın ve Selimoğlu Mehmet 'in yeminli şahadeti aşağıdaki gibidir: "Nisanın birinci günüydü. Rusların köyümüze yaklaştığını gören herkes muhacerete hazırlanıyordu. Ne yapacağımızı öğrenmek için Durana Köyü muhtarı olan kayınbiraderim Kafanoğlu Mehmet Ağa 'nın evine gittik. Hemşerimle birlikte harekete hazır olmamı bildirdi. Kız kardeşim Hatice ’yle birlikte köydeki düşman ateşi kesilir kesilmez, harekete hazır olacaktık. Kayınbiraderimin evinde misafir olarak kalmak zorunda kaldım. Evde bulunanlar, Durana Köyü’nden Kolan Ağa ve karısı, gelini Ulviye, kardeşi Kolanoğlu Ali ve karısı, akrabalarından Mehmet ve karısı Gülten, 17 yaşındaki kızı Güllü, validesi Fatma ve Zakire ve bir kaç kişi... Ertesi sabah saat üçte düşman köyü işgal etti. 150 askerden müteşekkil bir kazak müfrezesi geldi ve evde bulunan erkek ve kadınları köyden bir saat uzakta bir meydana götürdüler. Kazak askerleriyle bulunan üç Rum kadını onlara tercümanlık yapıyordu. Bütün gün burada kaldık. Akşama doğru Rumlar kadınları bir tarafa çekerek bütün erkekleri meçhul bir istikamete doğru götürdüler. Bizi de aynı istikamete götürdüler. Duranalı Paslıoğlu 'nun kızı 18 yaşındaki Emine'ye kötü muamelede bulundular. Kardeşim Hatice 'nin yeni doğmuş çocuğu Ruslar tarafından havaya atıldı. Yere düştüğü zaman kılıçla ikiye bölünmüştü. Diğer bütün çocukları hep öldürdüler. Hasan 'ın karısı Mevlüde, Kolanoğlu Hasan 'ın 8 yaşındaki kızı ve adlarını bilmediğim daha nice kızlar aynı şekilde kötü muameleye uğradılar. Bu çirkin manzarayı görmek istemeyen bir Rum kadını ve bir Türk kadını askerler tarafından dipçiklerle öldürüldüler. Rusların bu işlerle meşgul olması ve kendi zevklerine dalmasını fırsat bilerek vadiye kaçtım. Geceye kadar saklandığım yerde kaldım ve Osmanlı askerlerinin bulunduğu Ömer köyüne vardım. Bu köyde Hurşit Paslıoğlu 'nun torunu Zehra ' nın, Osman İskenderoğlu 'nun karısı Hatun 'un baldızı Naciye ve kızları Binnaz ve Meryem 'in de kötü muameleye uğradıklarını öğrendim." Bulunan bu yeminli belge Ruslar ve Ruslardan destek gören Rum ve Ermeni çetelerinin, bölgede nasıl vahşet sergilediklerini açıkça anlamamızı sağlamaktadır. Bu durum devam ederken, Ermenilerle Pontusçular, Türkler üzerine beraberce saldırarak Venizelos ‘un Megalo idea sının gerçekleşmesi için eylem birliği yapmışlardır. İki tarafın birleştirilmesi için Paris Konferansı’nda Trabzon ve havalisinin Ermenilere bırakılabileceği gündeme gelmiştir. Pontus 'u feda etmektense, hudutlar üzerinde anlaşarak Ermeni hareketinin başına Patrik Zevan 'ın getirilmesi, Rumların Pontus kuvvetleriyle takviye edilmesi gerçekleştirilmiştir.1 Atatürk, “Nutuk”un üçüncü sahifesinde bu konuya temas ederek; "Ermeni Patriği Zevan Efendi ve Mavri Mira heyetiyle hemfikir çalışıyor. Ermeni hazırlığı tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Bu hareket Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahilinde teşekkül etmiş ve İstanbul 'daki merkez Pontus cemiyetiyle muvaffakiyetle çalışıyor." demiştir.5 Yine Nutuk ’un “Vesikalar” kısmında bir numaralı vesika olarak verilen bilgi o yıllarda olan biteni ortaya koyması bakımından çok önemlidir. Vesika aynen şöyledir: "Tamim (Gayet mahrem, tutulacaktır) Pek mevsuk elde edilen malumata göre İstanbul Rum Patrikhanesinde Mavri Mira isminde bir heyet teşekkül etmişti. Bunun reisi Patrik vekili Dreteos, azaları, Athenagoras İnon metropoliti Yunan Kaymakamı Giritli Katehakis, Kathelepoolos, Diyasilmas, Aynia, Pilitini Siyari isimli kimselerden ibarettir. Vazifesi Osmanlı Vilayetleri dâhilinde çeteler teşkil ve idare eylemek, mitingler ve propagandalar yapmaktır. Yunan Salib-i Ahmer (Kızılhaç) 'i de bu Mavri Mira Heyetine merbuttur. Vazifesi sureta (sözde) muhacirlere bakmak gibi insani bir perde altında çete teşkilatı yapmak, tertibat-i ihtilaliyeyi ihzar etmektir. Bu surette eczayı tıbbiye, levazım-ı sıhhiye namı altında silah, cephane ve teçhizat-ı memalik-i Osmaniye’ye ithaldir. Resmi muhacirin komisyonu da Mavri Mira Heyetine tabiidir. İstanbul Patrikhanesi ve Yunan konsoloshanesi silah ve cephane deposu olmuştur. Hatta kiliseler ibadet yerleri yerine askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır. Rum mekteplerinin evvelce bizim yapıp da tam şimdi maalesef terk ettiğimiz teşkilatlar tamamen Mavri Mira Heyeti tarafından idare olunmaktadır. İstanbul, Bandırma, Kırk Kilise, Tekfur Dağı ve mülhakatında izci teşkilatı itham olunmuştur. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını mütecaviz gençler dâhildir. Anadolu, Samsun, Trabzon cephane tevzii mahallidir. Müsait bir halde bir yelkenli Yunan sefiresi bir istasyon halinde cephane eslihayı bu mahallelerde bulunduracaktır. Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibidir. Mustafa KEMAL Rusların denizden başlattıkları yıpratma ateşi yanında kara yoluyla doğudan ilerleyen Rus askerlerinin de önüne geçilemiyordu. Yomra'dan gönüllü olarak meydana getirilen bir müfreze Of ’ta düşmanla mücadele için harekete geçti. Düşmanın ilerlemesi durdurulamadı. Fakat Yomra delikanlılarının gösterdiği kahramanlık dillere destan oldu. Rum ve Ermeni saldırılarına karşı kurulan bir müfreze de Santa ve dolaylarına gitti. Bu müfreze düşmanı yıldırmada büyük başarı sağladı. Kuştil 'in düşmanlardan temizlenmesine, Santa 'nın boşaltılmasına Meryemana 'nın Rumlar tarafından terk edilmesine bu müfrezenin kahramanca savaşması sebep olmuştur.1 Bütün bu olaylar halkın buralardan muhacir gitmesine sebep oldu. Muhacirliğe gidemeyen yaşlılar ise Allah 'a emanet edildi. O hicran dolu günler halen Yomra ağzında bitmeyen bir türkü gibi hafızalarda canlılığını korumaktadır. Trabzon'dan çıktım başım selamet Çavuşluya geldim koptu kıyamet Anam ile yârim Hakk’a emanet Ah bu muhacirlik şimdi büküyor belimi Kâfir Urus yaktı yıktı evimi (Anonim) Yomra 'nın yetiştirdiği âlim ve şairlerden İbrahim Cudi Efendi (1876–1926) muhacirlik yıllarını gayet sanatkârane ve acılı, biçimde dile getirmiştir Nihayet can alıcı hicrete mecbur kılındı Millet yer yer memleketlerini terke başladı Muhacirlerin her geçtiği yerde bir felaket yüz gösterdi Bu hali gören mahvoldu işte milletin derdi Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur Bir yanda soğuyan şiddeti, bir yanda gecenin karanlığı Bir yanda feryat eden ana bir yanda can çeken baba Bir, yanda sıtma felaketi bir tarafta humma afeti Bir yanda çocuklarım başları sel gibi akmakta Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur 1917 yılında Rusya 'da Bolşevik İhtilali ’nin çıkmasıyla işgalci Rus kuvvetleri yavaş yavaş memleketimizi terk etmeye başladılar. 24 Şubat 1918 ’de Yomra işgalci Rus kuvvetlerinin elinden kurtuldu. Fakat yapılan tahribatlar kolay kolay tamir edilecek gibi değildi. 17 Nisan - 20 Mayıs tarihleri arasında tarafsız bir heyet yapılan mezalimi yerinde tespit için Trabzon, Erzincan, Kars, Batum illerinde incelemelere başladı. Bu heyet Alman yazar Vays, Avusturyalı yazar Dr. Ischtayn ve Türk tarihçisi Ahmet Refik Bey 'den müteşekkildi. Ahmet Refik Bey, bu tarafsız heyetin bir azası sıfatıyla dolaştığı yerlerde gördüklerini “Kafkas Yollarında Hatıralar” ve “Tahassürler" isimli kitabında topladı. Ahmet Refik Bey kitabının bir bölümünde yapılan zalimliklerle ilgili şu cümleleri yazmıştır: "Perişan kıyafetli halk, büyük ve feci yangından sonra sönen ocaklarını, yanan evlerini görmeye gelen, çocukluk hatıralarının mahvolduğunu seyreden insanlar. Ötede fakir bir ihtiyar düşünüyor. Ufak, yalınayak çocuklar, kirli yüzleriyle sokağın çamurları arasında koşuşuyor. Trabzon 'dan Batum’a gitmek için hareket ettiğinde, yol boyunca ve Yomra çevresinde gördüklerini ise şöyle dile getirir: "Bu dayanılmaz, unutulmaz bir yara! Trabzon’dan çıktığım halde müthiş bir istilanın enkazı devam ediyor. Yol kenarlarında kamışlar, araba parçaları, boş top ve fişek kovanları, at kafaları, müthiş bir fil gibi yolun kenarına devrilmiş makine parçaları kalbe elem veriyor." |
MONDROS MÜTERAKESİYLE TEKRAR AZGINLAŞAN ERMENİLER VE RUMLAR
1918 yılında Rusların çekilmelerinden sonra Rum ve Ermeniler olanca hızlarıyla Türkler üzerine saldırılarına devam ettiler. 30 Ekim 1918 Mondros Mütareke şartları uyarınca ordumuzun elinden silahları alınıp terhis edilince, bu durum Rum ve Ermeni çeteleri için bulunmaz bir fırsat oldu. Çevrede silahlı baskınların başlamasının yanında, Rusya'dan ve değişik bölgelerden Rum muhacirleri getirilerek bu bölgelere yerleştirilmeye başlandı. Her gün Yomra sahillerine motorlarla Rumlar ve silahlar çıkartılıyordu. Çevre kiliseleri başta Kuşdil Manastırı olmak üzere silah deposu haline getiriliyordu. Trabzon ve çevresini Rumlaştırma faaliyetlerine karşı kurulan Trabzon Havalisi Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti pasif sayılabilecek mitingler tertip etmek, protestolarda bulunmak gibi küçük hareketlere başladı. Bu durumu Kazım Karabekir Paşa 19 Nisan 1918 tarihinde Trabzon'a çıktığında şu cümlelerle ifade ediyordu "Arkadaşlar, vatanımızı ancak silah yoluyla kurtarabileceğiz. Bunun için de evveli silahlarımızı vermeyeceğiz. Her gün buraya vapur dolusu Rum muhacirleri nereden geliyor? Kimler gönderiyor? Ne yapmaya geliyorlar? Burada kendilerini barındıracak teşkilatları var mı? Bu gelenlerin içinde ne kadar Yunan zabit ve neferi var biliyor musunuz? Yunan Salib-i Ahmer (Kızılhaç) muhacirleri için gönderdiği battaniyelerin içinde ne kadar mitralyöz vardır? Efendiler ilk yapacağımız silahlarımızı terk etmememizdir. Sahillerimize kaçak girenlerin sayısını ben karargâhımda tespit ettim. Sizler hadiselerin içindesiniz. Milletlerin istiklallerini mitinglerle, beyannamelerle kurtaracakları fikrini aklınızdan çıkarınız. Eğer Rum ve Ermenilerin hazırlığı bu şekilde devam edecek olursa ve bizlerde bunlara lafla mukabele etmeye kalkarsak hiçbir itilaf devletinin işgaline lüzum kalmadan, memleket elden gider ve burada Türk’ün namı kalmaz. Ne yapılabilecekse milletimizin kararıyla milletin azmiyle yapılacaktır. Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti Erkânı beni dikkatle dinlediler ve sözlerimi tasdik ettiler.” Yomra ve çevresinde yapılan araştırmalar Rumların ve Ermenilerin topluca katliam yaptıklarını göstermektedir.1 Karargâh kurdukları yerlerden olan Firincit, Demirciler, Özdil köylerinde Rum ve Ermeni barbarlığından kalma toplu Türk mezarları bulunmaktadır.1 . Üçbahar, Sulaklı, Gümüşki, Sırhanlı, Lenda Yaylaları’nda oturan Rumlar, Santa Rumları ile irtibat halinde idiler. Talimat zaman zaman Santa’dan alınıyor, yapılacak saldırılar ona göre düzenleniyordu. Bu yaylalardan Santa ’ya gidiş geliş eskiden zor olduğundan Rum ve Ermeniler sisten kaybolmamak için yol boyunca 30 m. mesafelerle yüksek taşlar da diktirmişlerdir. Halen Kazıklı Yaylası olarak bilinen yer ismini buradan almaktadır. Bu arada Govlagoz Yaylası ’nda ulaşımı sağlamak için yapılan taş köprü, halen sapasağlam durmakta hatta yöre halkına da hizmet vermektedir. Meryemana’daki Rumlar gıda ihtiyacını Yomra'nın yüksek yaylalarından alıyor ticaretlerini de kendi aralarında yapıyorlardı. Yomra sahillerine Evliya Çelebi 'nin "Rovşe limanı derler ki çok iyi bir yataktır" dediği Şana limanına ilaç ve yiyecek diye indirilen silahlar bu kilise ve yaylalarda depolanıyordu. Kuşdil 'de tepe üzerinde yükselen manastır önemli bir silah deposu idi. Trabzon Metropolü en çok Kuşdil, Demirciler, Santa-Meryemana üzerinde durmaktaydı. Çünkü kontrolden uzak savunulması kolay yerlerdi. Yomra halkının eskiden beri gelenek halinde yaşattığı yayla yaşantısı o yıllarda yapılmaktaydı. Göçler halinde yapılan gidişler sırasında kafileler Rum ve Ermeni çetelerinin saldırısına uğruyor, çok insan öldürülüyordu. 1 Yaylaya giderken Rumların Ermenilerin pusularına düşerek öldürülenlerden bazıları hakkında Kayabaşı Köyü ’nün 18 No ‘lu hanesinde oturan Hasanoğlu Havva 'dan doğma Kadir YILDIRIM şu yeminli ifadeyi vermiştir: "Babam, Yusuf Amcam, aynı hanede oturan Mehmet oğlu Nokta’dan doğma Ahmet (Dulgarıoğlu) Yıldırım, Sifter Köyü’nden Osmanoğullarından Abdullahoğlu Ayşe'den doğma Kadir, yine aynı köyden Mollamehmetoğulları’ndan Emine'den doğma Alioğlu Ahmet ve Halil İbrahim (ŞAHiN) ‘den oluşan Yomralı vatandaşlar yaylaya giderlerken Gümüşki’nin güneyinde Kocacık mevkiinde Ermeni ve Rum çetelerinin pususuna düşürülerek öldürüldüler1. (22 Mayıs1922)1 Buralarda köyleri basan Ermeni çeteleri Santa dolaylarında bulunan Ermenilerin bir kolu idi. Bu çetenin başında İfkili adlı biri bulunmaktaydı. Ermeniler talimatı Anton Paşa adındaki Ermeni ’den alıyorlardı. Türklerin Yunan 'ı denize dökmesinden sonra İfkili komutasındaki Ermeni çetesi bir süre Trabzon 'un Çömlekçi Mahallesi ’nde kaldı daha sonra Türkiye 'yi terk ettiler. 1 Bugün bahsettiğimiz yaylalara gidilecek olursa isimsiz, sayısız mezarlar; boş kovanlar, tüfek parçaları, insan kemikleri görülür. Ruslarla yaptığımız cephe harbinin en büyüğü Sulaklı Yaylası ’nın güneyinde bulunan Çataltepe mevkiinde yapılmıştır ki burada yüzlerce Türk askerinin mezarı vardır. Bu bitmeyen işkence ve zulümler devam ederken baba ocağından vatan müdafaası için İstiklal Harbine katılan Yomraların sayısı da az değildir.
HÜRRİYETTEN SONRA YOMRA
Şakir Şevket 'in "Trabzon Tarihi" adlı eserine göre Yomra 'nın ilk merkezinin Kovata, sınırlarının ise Trabzon ile Sürmene arasında bulunduğu bilinmektedir. Yazar, Yomra hakkında şu bilgileri vermektedir: "İşbu Yomra nahiyesi Trabzon'un cihet-i şarkiyesinde ve merkezi hükümeti olan Kovata nam mahallin Trabzon'a berren (karayolu üç saat mesafesi olan Trabzon'la Sürmene arasında vaki ve 4605 hane ve 51 kurai (Köy) ve 157 bin dönüm araziyi camidir. Buranın kasabası birkaç dükkândan ibarettir. Bundan iki sene evvel zaptiye Alay Beyi Sabık İzzetli Ali Bey ile sair Hamiyyetkarani ahalisinin eseri himmet ve delaletiyle mezkûr kasabada bir tek camii şerif tesis henüz na-tamam ise de derununda edayı salât edilmektedir. Burada öyle yazılacak bir eseri atik(tarihi eser) olmayıp ancak Şana nam karyede bir taştan acı su akarak şişelere alınır, istimal eylerler (kullanırlar). İnsan için pek nafi olduğunu tecrübe edenlerden işittim. Hatta bundan Avrupa'ya dahi gönderiliyor. Nahiyeyi merkumeye tabi Hos karyesinde kain Ganboz Çayırı nam araziyi pederlerinden yedi erkek biradere intikal eylemiş ise de bunlar heyni takimde uyuşamadıklarından cümlesi birlikte merkez-i hükümete gelerek mezkur araziyi canib-i miriye terk eylemeleriyle hıyn-i tanzimata kadar oradan hasıl olan çayır miri hayvanlarına yedirilir ve baded tanzimat araziyi merkümenin çayırı bundan beş sene evveline gelinceye kadar canib-i miriden beher sene mültezime ihale olunur idi. Muharren araziyi merküme bilmüzayyede sabık belediye reisi Rıfatlu Hacı Derviş Ağa ya ihale olunmuştur.” 2 Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi; Yomra ilk önce merkeze bağlı olup merkezi Kovata 'ydı. Yukarıdaki ifade şu şekilde özetlenebilir; “Birkaç dükkândan ibaret, meyvesi bol, çekirdeksiz elması ünlüdür. Yomra'ya bağlı Has köyündeki çayırlık, kardeşler arasında anlaşmazlık çıkınca belediye başkanı Hacı Derviş Ağa 'ya satılmıştır.
http://www.gulenforum.com/kurtulus-gunleri/3301-24-subat-trabzon-yomra-kurtulusu-hakkinda-bilgi.html
|
|
Yomra'nın kurtuluşu ile ilgili şiir |
Kurtuluş Günü
Bugün kurtuluş günü
Neşelenip coşalım.
Gelin bayram yapalım.
Gülelim eğlenelim.
Tutsaklık zincirinin
Kırıldığı gün bugün.
Al renkli bayrağımın
Yükseldiği gün bugün.
Güneş yeniden doğdu,
Bu vatan toprağına.
Artık düşman giremez
Ulusumun bağına.
(Başarı Ünite Dergisi,İsanbul 1991)
Müfit Aksakal
|
|
|
|
|